Ruhrweiss – Dr. Bilhan

Ihr Zahnarzt in Bochum - Ihre Zahnarztpraxis im Ruhrgebiet - Dr. Bilhan

HİZMETLERİMİZ

Tam Protez Teslim Alındıktan Sonra Dikkat Edilecekler

PROTEZ VURUNCA NE YAPMALIYIM?
Protez vurukları olursa hemen hekiminize başvurmalısınız. Hekim vuruğa neden olan etkeni bulur ve ortadan kaldırır. Vuruk yerinin iyileşmesi için ilaç kullanılması, protez baskı yaptığı sürece hiçbir işe yaramayacaktır, bu nedenle ilaç kullanımından kaçınılmalıdır.
Küçük vuruklar hızlı iyileşirken, büyük vuruklar iyileşmek için zamana ihtiyaç duyarlar. İlk kontrolden sonra yaklaşık bir hafta içinde tekrar bir hekim kontrolü gereklidir. 
Alt-üst protez dişlerinin birbiriyle olan uyumsuzluğu da vuruklara neden olabilir. Bu nedenle, hekiminiz uyumlama yapacaktır, hatta yarım gün bu işlemi laboratuvarda yapmak amacıyla, protezi sizden almak zorunda kalabilir. Kendiniz protez üzerinde asla düzeltme yapmaya kalkışmayın. 
PROTEZİN TUTUCULUĞU DEĞİŞTİRİLEBİLİR Mİ?
Alışma dönemi sonrası protezin tutuculuğu sizi tatmin etmiyorsa, hekiminize başvurunuz. Çoğunlukla ufak değişikliklerle tutuculuk düzeltilebilir. Yapıştırıcı toz ve kremler genellikle gerekmez, gerekirse de sadece hekiminizin tavsiyesi üzerine kullanmalısınız ve bu da sadece geçici bir süre için olmalıdır.
PROTEZİ NASIL TEMİZLEMELİYİM?
Protezinizi her gün özel protez fırçası ve sabun veya diş macunu ile temizleyin. Her öğünden sonra protezlerinizi suyla titizlikle yıkayınız, bu sırada protezi lavabonun tabanına yakın tutunuz, çünkü yukarıdan kayıp düşerse, kırılabilir. Protezinizi temizlerken, yumuşak bir fırçayla damak ve dilinizi de temizlemeyi ve masaj yapmayı ihmal etmeyin, böylece olası bir mantar enfeksiyonunu da engellemiş olursunuz.
PROTEZLERİ GECELERİ DE TAKABİLİR MİYİM?
İstiyorsanız, protezleri gecede takabilirsiniz. Diş hekiminiz muhtemelen protezinizi gece takmamanızı tavsiye edecektir, ki mukoza dinlenmeye fırsat bulsun. Protezinizi çıkardıktan sonra çok iyi temizleyin ve kuru olarak saklayın. Kuru saklarsanız, protez akrilinin kurumasına neden olabilirse de, bu sayede bakteri ve mantar büyümesine engel olabilirsiniz.
PROTEZLERİN HEKİM TARAFINDAN ZAMAN ZAMAN KONTROL EDİLMESİ GEREKLİ MİDİR?
Kemiğiniz zaman içinde yavaş yavaş eriyeceği için, belirli aralıklarla hekiminizi ziyaret etmeniz ve protezin dokulara uyumunun kontrol edilmesi yararlı olacaktır. Protezin besleme veya yeniden yapılması gerekebilir. Tedavinin başarısı sizin iş birliğinize bağlıdır. Kullanım sırasında dikkat edeceğiniz hususlar, temizlik işlemleri ve düzenli hekim kontrolleri bir bütün olarak sizin iş birliğinizi gerektirmektedir.

Dr. Hakan Bilhan

Implant destekli hareketli protezlerin takılmasından sonra dikkat edilecek hususlar

Saygıdeğer hastalarımız,
Nihayet implant üstü proteziniz uzun ve zahmetli bir tedavi süreci sonrası hazır ve siz sabrınızın karşılığı olarak tam beklentilerinizi karşılayacak bir proteze sahip oldunuz. Bugün protez ağzınıza uyumlanarak takıldıktan sonra her şey bitmiş değildir. Bu aşamadan sonra dikkat edilecek bazı noktalar olacaktır:

Birinci gün / Alışma zamanı
Özellikle ilk kez protez taşıyacaksanız, alışmak için çok süreye ve sabra ihtiyacınız olacaktır. Başlangıçta algılarınız protezi yabancı cisim olarak hissedebilir ve dokularınız (kaslar, mukoza ve dil) yeni durumu kabullenene kadar bir alışma zamanı geçmelidir.
Çiğneme ve konuşma alışkanlıklarınız da yeni duruma zamanla uyum sağlayacaktır. Bizim tavsiyelerimize uyunuz ve cesaretinizin kırılmasına izin vermeyin.
Birinci gün yumuşak ve yapışkan olmayan gıdalarla beslenin. Alışma süresince son derece yavaş ve mümkün olduğunca iki tarafla eşit yemeye gayret edin ki protezin uyguladığı basınca alışabilin. Bir öğüne ne kadar uzun süre ayırırsanız, protezlere o kadar hızlı alışırsınız. Protezler çiğneme sırasında sağa sola hafifçe kayarsa, bu sizi rahatsız etmesin.
Nadiren, başlangıçta aşırı tükürük salgısı ve bulantı hissi olabilir. Zamanla her ikisi de azalacaktır. Birinci günde acıtan yerler olması son derece doğaldır, bu nedenle protez takıldıktan 24 saat sonra kontrol edileceksiniz.
NİYE İMPLANT DESTEKLİ PROTEZ?
Daha önceki protezinizin tutuculuğu daha iyi yapılamadığı ve siz tutuculuğu daha iyi bir protez istediğinizi söylediğiniz için, çene kemiğinize implantlar yani yapay kökler yerleştirildi. İmplantlara tutunan protezinizin tutuculuğu ve çiğneme yeteneği çok daha iyi olacaktır.
PROTEZ BAKIMINI NASIL YAPMALIYIM?
Proteziniz hassas bir alettir, bu nedenle çiğneme kuvvetlerini rahatlıkla karşılamasına karşılık, darbelere ve uygun olarak kullanılmamaya bağlı olarak hasar görebilir. Yere düşen bir protez eğilebilir ve bir daha ağza uymayabilir, bu yüzden çıkarıp takarken dikkatli olun. Protezi yerine hiçbir zaman ısırarak oturtmayın. Protezin tutuculuğu bozulursa, kendiniz uyumlamaya çalışmayın, mutlaka hekiminizi kontrol için ziyaret edin.
NE KADAR SIK KONTROLE GİTMELİYİM?
İmplantlar kemikle kaynaşmış olmasına rağmen, aniden ortaya çıkabilecek bir enfeksiyon implantları tehlikeye düşürebilir. Bu nedenle implantlar aralıklarla (en az yılda bir) klinik olarak ve röntgen ile kontrol edilmelidir. Bu arada vida bağlantıları da kontrol edilmelidir.
PROTEZ VE AĞIZ TEMİZLİĞİ NASIL OLMALI?
İmplant destekli protez kullanan birisi olarak ağzımızı temiz tutmak sizin için iki misli önemli. İmplantlar kirliliğe karşı özellikle dişlerden daha hassastırlar, o nedenle çok iyi ve özenle temiz tutulmalıdır. Aksi takdirde kısa zamanda implantlarınız, kaybedebilirsiniz. Temizlik için orta sertlikte bir diş fırçası florlu bir diş macunu ve ayrıca gerektiği durumlarda diş ipi, kürdan, ara yüz fırçası, gargaralar gibi yardımcı maddeler kullanılmalıdır. Protezler özel protez fırçası ve sabun ile temizlenmelidir. Piyasada bulunun temizlik tabletleri protezi iyi temizleyemedikleri gibi protezin rengini soldurabilirler. Proteziniz çok boyandığında hekiminize cila için verebilirsiniz. Protezinizin temizliği sırasında düşürmemek için gayret edin. Protezinizi ve ağzınızı temiz tutarsanız, kendinizi daha iyi hissedeceksiniz ve ağız kokusu oluşmadığını göreceksiniz.
PROTEZLERİ GECE TAKABİLİR MİYİM?
İstiyorsanız, protezleri gecede takabilirsiniz. Diş hekiminiz muhtemelen protezinizi gece takmamanızı tavsiye edecektir, ki mukoza dinlenmeye fırsat bulsun. Protezinizi çıkardıktan sonra çok iyi temizleyin ve kuru olarak saklayın. Kuru saklarsanız, protez akriliğinin kurumasına neden olabilirse de, bu sayede bakteri ve mantar büyümesine engel olabilirsiniz.
SON OLARAK
Sabırlı olun ve zorluklar nedeniyle cesaretinizin kırılmasına izin vermeyin. Binlerce insan tüm dünyada büyük bir memnuniyetle implant üstü hareketli protez kullanmaktadırlar. Tedavinin başarısı işbirliğinize bağlıdır. Herhangi bir sorunuz için hekiminize veya kliniğimize başvurmakta tereddütünüz olmasın.

LASER VE İMPLANTLAR
Günümüzde LASER birçok alanda olduğu gibi dişhekimliğinde de kullanılmaktadır.
Diş beyazlatma, dişeti hastalıkları ve endodonti önemli başarılar elde edilebilmesi için çok yararlı yardımcılardır.
Bunlar dışında LASER’in implantoloji ile tek ilişkisi implant çevresi dokularda herhangi bir iltihaplanma olduğunda enfeksiyonun
kontrol altına alınmasına ve tedavi edilmesine yardımcı bir faktör olarak kullanılabilmesidir.
Günümüzde, belki ekonomik krizin de etkisiyle “LASER ile implant” diye bir kavram giderek daha fazla duyulur hale gelmiştir ve
bu yolla hastalar yanıltılıp kandırılmaya ve bu yolla haksız kazanç elde edilmeye çalışılmaktadır.
LASER ile implant yapılması diye bir tedavi yöntemi yoktur. Bunu kontrol etmek çok kolaydır.
İnternette herhangi bir arama motorunda “LASER IMPLANTOLOGY”, “LASERS IN IMPLANTOLOGY” veya
“LASERS AND IMPLANTOLOGY” sözcüklerini aradığınızda herhangi bir laser ile implant yapılması bilgisi bulamazsınız.

MALZEME OLARAK ZİRKONYUMDİOKSİT
Zirkonyumdioksit bir yüksek performans seramiğidir ve uzay endüstrisi de dahil olmak üzere birçok alanda kullanılmaktadır.

Nadir bulunan bir metal olan zirkonyum oksijen ile birleştiğinde dişhekimliğinde kullanıldığı haliyle zirkonyumdioksit (ZrO2) oluşur.
Halk ağzında zirkon, zirkonyum veya zirkonoksit olarak da kullanılmaktadır.

renk: beyaz-fildişi
sertlik: çok yüksek

Ayrıca:
-sıcak-soğuk iletmez
-elektrik iletmez
-korozyona uğramaz (paslanmaz)

GÜVENLİK:
Klinik ve maddeler bilgisi çalışmaları zirkonyumdioksitin uzun yıllar hizmet edebilecek dayanıklılıkta bir malzeme olduğunu ortaya
koymuşlardır

Hassas bağlantı sabit veya hareketli parsiyel protezlerin parçalarını birleştirmek için kullanılan prefabrike veya laboratuarda teknisyen tarafından üretilen ataşmanları ifade etmektedir. Matriks (dişi, yuva) ve Patriks (erkek, kanat) adı verilen iki parçadan oluşur.
Diş ve erkek parça
Bir parça kök, diş yada implanta bağlanır. Diğer parça proteze bağlanır ve iki yapı arasında mekanik bağlantı sağlar.
Bazı durumlarda protezin tutuculuğu ayarlanabilmektedir. Bunlara aktif ataşman denilmektedir.
Hassas tucuculu bir protez yapılabilmesi için;

  • Hastanın periodontal tedavisi  tamamlanmış, destek dişleri periodontal açıdan yeterli desteği sağlayacak nitelikte olmalıdır 
  • Kullanılacak ataşman tipine göre, gerekiyorsa destek dişe endodontik tedavi yapılmalıdır
  • Destek dişin kuron boyu 5 mm den   küçük olmamalı ve kuron dışı ataşman kullanıldığında kretle arasında en az 2 mm mesafe olmalıdır
  • Kuron boyu 5 mm den küçük dişlere hassas bağlantı koyulursa çok kısa sürede hassas bağlantının üzerindeki kuronda kırılmalar meydana gelecek, alttaki papil de oldukça fazla miktarda zedelenecektir
  • Kretlerin durumu, dişsiz sahanın uzunluğu ve yumuşak dokunun reziliensi de hassas tutucu kararını etkilemektedir.

Hassas Tutucuların Avantajları:

  • Estetik açıdan kroşeli protezlere göre daha iyidir.
  • Kuvvet iletimi daha uygundur
  • Tutuculuk, stabilite ve resiprokasyon  fonksiyonları daha iyidir.
  • Doğal diş konturları içerisinde yer alırlar.
  • Diş üzerinde fazla yer kapmazlar.
  • Daha kolay tolere edilebilirler.
  • Çiğneme etkinlikleri daha iyidir.
  • Lateral ve rotasyonel kuvvetlere daha dirençlidirler.

Hassas Tutucuların Dezavantajları:

  • Uzun klinik ve laboratuar işlemlerine ihtiyaç duyulur.
  • Maliyetleri yüksektir.
  • Destek dişlere ait daha fazla kriterin  (kron boyu, boyutu ve pulpa boyutu) dikkate alınması gerekir. 
  • Zamanla tutuculuklarında azalma  görülür.
  • Kullanmak için el becerisi gerekir.
  • Destek dişe endodontik tedavi  gerekebilir.
  • Destek dişe döküm restorasyonu  gerekir.
  • Tamir, bakım ve beslemeleri zordur.

Hassas Tutucuların Bağlantı Şekilleri

  • Sürtünme yoluyla
  • Mekanik retansiyon ile
  • Manyetik olarak 
  • Vidalı olarak tutuculuk sağlanabilmektedir. 

Destek dişler çok sağlam ise rijit bir bağlantı (sürgü) kullanabiliriz. Destek dişlerde biraz sallantı var, dişsiz saha biraz uzunsa o zaman esnek bir bağlantı kullanılarak  destek dişlere gelen kuvveti azaltılabilir 

Hassas tutucu tipleri:

  • Kuron içi
  • Kuron dışı
  • Top başlı
  • Barlı

Top başlı tutucu:

Ball- bar tutucu:

Kuron dışı hassas tutucu:

Hassas tutuculu bir protezde başarılı sonuçlar elde edebilmek için:

  • Doğru değerlendirme ve planlama
  • Teknisyen ve hekim arasında iyi bir iletişim
  • Tutucuların düzenli aralıklarla ayarlanması
  • Protezin düzenli aralıklarla  kontrol edilmesi ve gerekiyorsa beslenmesi 
  • İyi bir ağız hijyeni çok önemlidir.

Hareketli tam ve bölümlü Protezlerin bakım ve temizliği
Tam ve bölümlü protezler eksik dişlerin tamamlanması, kaybolan fonksiyon, fonasyon, estetiğin hastaya iadesi ve ağızda kalan doku ve dişlerin sağlığının ve devamlılığının sağlanması için yapılan apareylerdir. Protezlerin hareketli olması, yani hasta tarafından takılıp çıkarabilmesi sebebiyle, hasta tarafından yapılacak olan bakım, temizlik ve gösterilecek olan özen protezin ve hastanın sağlığı açısından çok önemlidir. Kullanılan protez hastanın eksik dişlerinin iadesinin yanında, sindirim sisteminin başlangıcı alan dişlerin kazandırdığı fonksiyon genel sağlık üzerinde de etkilidir. Eğer protezlerin bakım ve temizliği gerektiği gibi yapılmaz ise taşıdığı mikroorganizmalar nedeni ile zararlı hale gelirler. Bir tam veya bölümlü protez kullanan hastanın dikkat etmesi gereken noktaları şu şekilde sıralayabiliriz:
Protezinizi her yemekten sonra çıkararak iç ve dış yüzeylerini diş fırçası + sabun kullanarak temizleyiniz. Yapılan araştırmalar protezi akar su altında parmakla ovarak temizleme yönteminin protez yüzeyindeki ve eldeki mikroorganizmaları tüm yüzeye yaymaktan öte bir işe yaramadığını kanıtlamıştır. Mutlaka diş fırçası ve sabunla iç ve dış yüzeylerini temizleyiniz.
Temizlerken kayganlaşan protezi tutmakta zorlanıyorsanız ve protezinizi düşürmekten endişeleniyorsanız yumuşak bir örtü üzerinde bu işlemi yapınız. Bu ufak önlem protezinizin düşerek kırılmasına engel olacaktır.
Diş macunu protezinizin dış yüzeyindeki cilasının kaybolmasına sebep olmaktadır. Eğer kullandığınız protezin cilasında bir kayıp var ise bu yüzeye mikroorganizmaların tutunması için ortam sağlayarak, protezin temizliğini güçleştirecektir. Böyle bir durumda dişhekiminize başvurarak durumun hekiminiz tarafından düzeltilmesini isteyiniz.
Protez temizliğinde, farklı amaçlar için üretilen her türlü temizlik maddelerini, çamaşır suyu, bulaşık ve çamaşır deterjanları.vs. kesinlikle kullanmayınız. Bu maddeler protezin yapısını bozmakla birlikte, genel sağlık açısından da son derece tehlikelidir.
Protez temizliği için özel olarak üretilen tablet veya solüsyonları üretici firmanın talimatlarına göre dikkatli bir şekilde kullanabilirsiniz.
Protezin üzerine yerleştiği ağız içi dokularının temizliği de son derece önemlidir. Protezinizi temizledikten sonra temiz olmayan bir ağıza yerleştirdiğiniz takdirde yapmış olduğunuz temizlik boşa gidecektir. Protezinizi çıkartıp temizledikten sonra, ağız içindeki dişsiz alanları yumuşak bir diş fırçası veya gazlı bir bez ile temizleyiniz. Şayet ağzınızda bazı dişleriniz var ise onları da mutlaka diş fırçası ve diş macunu ile temizleyiniz.
Bölümlü protezlerde protezin ağzındaki mevcut dişlere tutunmasını sağlayan kroşelerin temizliği ağızdaki dişlerin korunması açısından son derece önemlidir. Kroşelerin etrafındaki ve iç yüzeyindeki besin artıkları temizlenmediği taktirde dişlere zarar verecektir. Her yemekten sonra mutlaka temizlenmelidir.
Protezlerinizi çıkardığınızda mutlaka su dolu bir kap içerisinde saklayınız.
Dişhekimlerinizin kontrolü altında olmadan protezinizde siz veya bir başkası aşındırma, ilâve tamir gibi işlemler kesinlikle yapmayınız/ yaptırmayınız. Protezinizle ilgili herhangi bir probleminiz olduğunda derhal dişhekiminize başvurunuz.
Her ayda bir kez düzenli olarak dişhekiminize kontrole gidiniz. Bu kontroller ileride olabilecek problemlerin önlenmesine yarayacaktır.
Unutmayınız ki, protezlerin de bir ömrü vardır ve en az iki, en fazla beş yılda yenilenmesi gerekmektedir. Aksi halde değişen dokulara protezin uyumu bozulacak ve kullanımı güçleşecektir.

Yukarıda anlatılan problemlerin dışında karşılaştığınız her türlü sorunda mutlaka hemen dişhekiminize başvurunuz.

NOT:
İstanbul Dişhekimliği Odası Eğitim Komisyonu tarafından hazırlanmıştır.

Dikkat! Hareketli Protezleriniz bugün teslim edildi.

Şimdi sizi neler bekliyor ve siz nelere dikkat etmelisiniz?

Size tavsiyemiz gıdaları küçük parçalara ayırarak, keserek ve ufalayarak yemenizdir. Büyük parçaların yenmesi çiğnemeyi zorlaştırır.
Biraz alıştırma ile kendinize olan güveniniz yerine gelecektir. Ondan sonra siz de daha büyük lokmalar yiyebilmeye başlayacaksınız.
Alt proteziniz başlangıçta daha büyük sorun çıkaracaktır. Dil kendini daraltılmış ve hapsedilmiş hissedecektir, ancak kısa zamanda yeni duruma alışacaktır.
Başlangıçta vuruklar oluşabilir. Bu oldukça doğaldır. Protez kaidesi sert olduğu için ve şekil değiştirip dokulara uyum sağlamadığı için, düzeltmeler yapılması gerekir.
Konuşmaya çabuk alışmak için sesli konuşmak, gazete okumak ve aynanın karşısında konuşmak gibi antremanlar yapabilirsiniz.
Protezlerin temizliği için tavsiyem sabah kahvaltı sonrası ve gece yatmadan önce özel fırçası ile protezi sabun ile yıkamaktır. Yıkama işlemi için daima soğuk su kullanınız.
Temizlik için diş macunu önermiyorum, çünkü macun protezi çizer ve kısa zamanda eski görünmesine neden olur.
Ayrıca dil ve damağınızı da fırçalamanız çok faydalıdır.
Geceleri protezlerinizi takmayınız. Bırakın mukozanız hiç olmazsa gece rahat etsin. Temizlik sonrası protezinizi kuru bir yerde de saklayabilirsiniz, bir bardak suda da.
Kemikler zaman içinde gerileme gösterirler ve protezinizin uyumu da buna bağlı olarak bozulur.
Bu nedenle hiç değilse yılda bir kere hekiminize kontrole gitmeniz önerilir.
Lütfen hiçbir zaman kendiniz protezinizi uyumlamaya çalışmayınız.
Bana gelin, ben size bu konuda rahatlıkla yardımcı olabilirim.
İlk günlerde yemek yemeğe çok zaman ayırın. Kendinize besin değeri yüksek, lezetli ve kolay çiğnenebilecek yemekler hazırlayın. Ayrıca değişik ve hep aynı olmayacak şekilde beslenmeye gayret edin.

Zaman içinde size protez kullanmak daha kolay gelecektir.

Protezlerin yemek sırasında alveol kemiği diye adlandırılan çenelere yaptığı basınca zamanla alışacaksınız ve hiç yadırgamamaya başlayacaksınız.

İmplantoloji

Faydalı web sayfaları:
www.aboutdentalimplants.info

www.implantsdental.info

www.implantsinformation.info

www.istanbul-dentistry.com

www.istanbul-zahnarzt.com

www.prosthodonticsimplants.info

www.dis-doktoru.com

HASTALAR İÇİN ORAL İMPLANTOLOJİ BİLGİLERİ
Oral implantasyon, yapay diş köklerinin çene kemiğine veya üzerine yerleştirilmesi işlemidir.
İmplantlar protez veya köprü ayağı olarak görev yaparlar. Böylece dişler tekrar fonksiyonel ve estetik görünümlü hale gelirler.
Yeni jenerasyon implantlar doku dostu malzemelerden yapılmıştır; çene kemiği tarafından kolayca tolere edilirler ve kemikle kaynaşırlar.
Her vaka farklı olduğundan bir süre garantisi verilememekle beraber, implantlar çene kemiğinizde ömür boyu da kalabilirler.

İmplantlar 30 yılı aşkın süredir diş hekiminin hizmetindedir.
Bu 30 yıl zarfında implantolojide ve implant tip ve şekillerinde büyük değişiklikler ve çeşitlilikler ortaya çıkmıştır.
İmplantoloji’nin ilk 15-20 yılındaki kargaşa, yerini özellikle son 10 yılda düzenli, herkesin kabul ettiği belirli kurallara bırakmıştır.

Artık vida şeklinde (diş kökü şekline de çok benzediği için), titanyum metalinden yapılma ve çift fazlı, yani implant ameliyatından en az 3 ila 6 ay
sonra protetik rehabilitasyon yapılan implantlar, ideal olarak kabul edilmektedirler. Bu süre 10-12 aya kadar uzayabilmektedir. Kabul gören bir
düşünce de, eğer uygun koşullar yerine getiriliyorsa, implantların hemen yüklenebileceği felsefesidir.

Ağız içi implantlar çene kemikleri içine yerleştirilen yapay diş kökleri gibi düşünülebilir.
İmplantlar doku dostu maddelerden yapılmaktadır, böylece kemik tarafından rahatlıkla kabul edilebilirler. 

  • PLANLAMA SAFHASI

İlk muayene sonucu implant’ın sizin için geçerli çözüm olduğu ve sizde bir implant uygulamasının mümkün olduğu ortaya çıktığı takdirde, diğer aşamaların planlamasına geçilebilir ve diş hekiminizin tetkikiyle size uygun implant tipi ve çalışma şekli seçilir. Bunun için röntgen incelemeleri,
modeller (alınan ölçülerle elde edilen), bazen de tahliller ve tıbbi konsültasyonlar gerekmektedir. Hasta olarak sizin de gayretiniz, implantınızın
başarısını etkileyecektir. Ağzınızda, özellikle ağzınızdaki implantlar çevresinde mükemmel bir hijyen ve temizlik sağlamanız şarttır.

Ben size bu konuda ayrıntılı  bilgi vereceğim.

  • UYGULAMA

Genelde implantasyon lokal anestezi ile yapılabilen bir işlemdir.
Her ağız içi ameliyat’da olduğu gibi, bu operasyon sonucu da yanak ve dudaklarda şişme, veya kan toplanması olabilir.
Ağrı daha az ve nadir görülür. 
Ameliyatın özel bir zorluğu yoktur. İtina ve titizlikle çalışıldıktan sonra, ağız içi herhangi bir ameliyattan farkı yoktur.
Zaman zaman ameliyat sırasında, önceki tetkikler olumlu gözükmesine rağmen, operasyon sırasındaki bulgular doğrultusunda implantasyondan vazgeçilebilir. 

  • İYİLEŞME SÜRESİ

Hemen yüklenemeyen tip implantlarda, ki biz bunları tercih ediyoruz, iyileşme genelde 3 (alt çene) ilâ 6 (üst çene) ay sürer. Bu süre zarfında
implantlar çiğneme basıncına karşı korunmalıdır ki, iyileşme tehlikeye atılmasın.

  • KOMPLİKASYONLAR

Hiçbir tedavi risksiz değildir. Bir enfeksiyon ihtimali her zaman bulunmakla birlikte, ciddi bir durum hemen hemen hiçbir zaman oluşmaz.
Üst çenede maksiller sinüs ve burun tabanı implantasyon sırasında açılabilir. Ancak bu bir başarısızlığa sebep olacak diye bir kural yoktur.
Alt çenede alt dudak duyusunu alan  (ancak hareketle ilgisi olmayan) nadiren de olsa sinir zedelenebilir. Bu tür sinir zedelenmelerinde oluşan alt
dudak his kaybı genellikle geçici olur, ancak nadiren de olsa kalıcı olabilir. Böyle bir durumda implant’ın yerinde bırakılıp bırakılmıyacağına karar verilmelidir.
Bazen implant’ın kemikle bütünleşmemesi sonucu implant gevşeyerek düşer veya hekim tarafından uzaklaştırılmak zorunda kalır. Her vakada ayrı
ayrı değerlendirilmek suretiyle, hastada tekrar bir implantasyon düşünülüp düşünülemeyeceğine karar verilir.

  • BAKIM

Yetersiz bakım (kötü ağız hijyeni), çoğunlukla implant çevresinde bir enfeksiyona neden olur. Bu durum bir implant’ın ömrünü oldukça kısaltabilir.
Bu nedenle hasta implant ve ağzının bakımına mutlaka hassasiyet göstermelidir ve diş hekimine en az 6 ayda bir kontrole gelmelidir.

Bu bilgi formu size genel bilgiler vermektedir. Ancak her vakanın kendine has ayrı ayrı özellikleri olabilmektedir.
Bu nedenle özel olarak sorularınızı cevaplamaktan mutluluk duyarım.

Son olarak belirtmek isterim ki implantlar diş hekimliğinde çağı değiştirmiş son derece yardımcı malzemelerdir.
İmplantlar gereken yerde uygulanırsa hepimizin yüzünü güldüren sonuçlar vermektedir.

Dr. Hakan Bilhan

İmplantlar hakkında güvenilir bilgiler elde edilebilecek yabancı siteler:

Mayo Clinic:
http://www.mayoclinic.com/health/dental-implants/HA00026

American Dental Association:
http://www.ada.org/public/topics/implants.asp#faq

Association of Dental Implantology UK:
http://www.adi.org.uk/public/implant/index.htm

British Dental Health Foundation:
http://www.dentalhealth.org.uk/faqs/leafletdetail.php?LeafletID=20

The University Dental and Implant Centre UK:
http://www.udp.org.uk/articles/treatments/Implants.html

Association of Dental Implantology UK:
http://www.adi.org.uk/public/implant/patient1page.pdf#search=%22dental%20implants%22

Canadian Dental Association:
http://www.cda-adc.ca/en/oral_health/procedures/dental_implants/index.asp

Academy of Osseointegration:
http://www.osseo.org/resources/implant_faqs.htm

Köpek balığı dişlerinin en iyi yanı……
…….tekrar tekrar büyüyebilmesidir: Kendi kendine ve sadece sekiz günde.

Bu nedenle bu deniz canavarları rahatlıkla ve korkusuzca her şeyi ısırırlar ve dişleri kırılsa bile, dişsiz kalma tehlikesi yaşamazlar. Ancak insanlarda durum farklıdır; bir diş kaybedildiğinde artık orada hiçbir zaman diş olmayacaktır. Yüzyıllar boyunca en iyi diş hekimleri bile buna bir çare bulamamışlardır. Diş kronunu yenileyebilmişlerdir, fakat diş kökünü asla. Ama artık her şey değişti. 30 yılı aşkın süredir diş hekimleri kaybedilen diş köklerini implantlar ile telafi edebilmektedirler.

DENTAL İMPLANT (DİŞ İMPLANTI) NEDİR?
Günümüzde kullanılan dental implantlar çene kemiğine yerleştirilen vücut tarafından kabul edilen titanyum vidalardır. Diş hekimi bu yapay kökler üzerine kron, köprü veya hareketli protezleri bağlayabilir. Yaklaşık 6-12 hafta içinde kemik implant yüzeylerini yaygınca kavrayacak ve sıkıca çene içinde tutacaktır.
HANGİ DURUMLARDA İMPLANTA GEREK OLUR?
Diş hekiminiz öncelikle:
-çene kemiği yoğunluğu ve hacmini,
-doğal dişlerin sayısı, yeri ve sıklığını,
-dişetlerinin durumunu,
-karşıt çenedeki dişlerin sayı ve durumunu kontrol eder ve implanta gerek olup olmadığını belirler.Ana hatlarıyla implant uygulamak için dört değişik endikasyon vardır.

Bu endikasyonlar:
1) Tek diş eksikliği
Burada yan dişlerin kesilmesi, dolayısıyla hasar verilmesi istenmediğinde, tek diş boşluğuna implant yapılabilir.
2) Dişler arasında uzun boşluk (birden fazla diş)
Diş boşluğu çok uzunsa, yapılacak uzun köprünün taşınabilir olması için, yani yüklerin uygun dağılımı için, ya çok sayıda diş kesilmesi ve köprüye dahil edilmesi, ya hareketli (çıkarılıp takılan) protez düşünülmesi veya implant tedavisi hedeflenmelidir.
3) Arkada hiç diş olmaması (dişsiz sonlanma)
Bu durumda genellikle hareketli protez kullanmak istemeyen hastalar için tek alternatif implant tedavisidir.
4) Tam dişsizlik
Hiç dişi olmayan hastalarda, protezin hem daha az yer kaplaması, hem de çok iyi bir tutuculuğu olup, yerinden oynamaması için, ayrıca hareketli yerine sabit (çıkarılıp takılmayan) protez yapımı amacıyla, implantlar kullanılabilir.

İ
mplantasyon için gerekli koşullar:
Eskiden kemik hacmi implant kararını vermek için en önemli kriterlerden biriydi. Bugün artık diş hekimi ameliyatla kemiği implantasyona uygun şekle getirebilmektedir. Fakat bazı hastalıklar implant için elverişsiz bir durum yaratabilir. Örneğin:
-Kan pıhtılaşma bozuklukları
-Metabolik hastalıklar (örneğin: kontrol altında olmayan diyabet, yani şeker hastalığı)
-Mukoza ve çene kemiklerinde değişikliklere neden olan çeşitli hastalıklar
-Kortizon veya Kemoterapi gibi uzun yıllar ağır ilaç tedavisi gerektiren hastalıklar
-Yaş esas olarak çok önemli değildir. Ancak, implant işlemi düşünülmeden, hastanın büyümesini tamamlamış olmasına dikkat edilmelidir. Büyümenin tamamlanması kızlarda ortalama 18, erkeklerde ise 20 – 22 yaştır. Büyümenin tamamlanıp tamamlanmadığı radyolojik olarak tespit edilir.
-Hastaların ağız hijyeni konusunda çok duyarlı olmaları gerekmektedir.
-Sigara, iyileşmeyi tehlikeye sokacağından, tavsiye edilmez.

Bazı ayrıntılar
Oral implantasyon, yapay diş köklerinin çene kemiğine yerleştirilmesi işlemidir
İmplantlar protez veya köprü ayağı olarak görev yaparlar.
Yeni jenerasyon implantlar doku dostu malzemelerden yapılmıştır; çene kemiği tarafından kolayca tolere edilirler ve kemikle kaynaşırlar. Her vaka farklı olduğundan bir süre garantisi verilememekle beraber, bir beklenmedik sorun ortaya çıkmazsa, implantlar çene kemiğinizde ömür boyu da kalabilirler.
İmplant tedavileri dünya çapında doğru uygulandığında inanılmaz oranda başarılı olmaktadır, ancak herşey doğru yapıldığında bile en az %1,5 oranında implant kemikle kaynamayarak kaybedilebilmektedir. Bu implantın vücut tarafından kabul etmemesi olarak yorumlanmamalıdır, çünkü yanlış bir teşhis olur. Öyle olsa söz konusu hastada implantlar hiçbir zaman tutmazdı. Halbuki hastanın diğer implantlarında bakıldığında sorun bulunmamaktadır ve tekrar kaybedilen implantın yerine birkaç ay bekledikten sonra yeni bir implant yerleştirildiğinde de başarılı olacaktır. Bu ihtimal hastalar tarafından mutlaka bilinmelidir.
İmplantlar 30 yılı aşkın süredir diş hekiminin hizmetindedir.
Bu 30 yıl zarfında implantolojide ve implant tip ve şekillerinde büyük değişiklikler ve çeşitlilikler ortaya çıkmıştır. İmplantolojinin ilk 15-20 yılındaki karmaşa, yerini özellikle son 10 yılda düzenli, herkesin kabul ettiği belirli kurallara bırakmıştır.
Artık implantları ilk defa klinik kullanıma sunan Prof. Dr. Brånemark dahil, tüm ileri gelen implant uzmanları vida şeklinde (diş kökü şekline de çok benzediği için), titanyum metalinden yapılma implantları ideal olarak kabul etmektedirler.
Ağız içi implantlar çene kemikleri içine yerleştirilen yapay diş kökleri gibi düşünülebilir.

Tekrarlamakta yarar görüyorum:
İmplantlar doku dostu maddelerden yapılmaktadır, böylece kemik tarafından rahatlıkla kabul edilebilirler.
İmplantlar çene kemiğinde bir ömür boyu kalabilirler. Ancak her vaka için garanti vermek mümkün değildir. Başarı oranının %95’lerden daha yüksek oranda olduğunu bilmeniz sanırım ne denli başarılı bir tedavi olduğunu anlamanıza yardımcı olacaktır.

1. Planlama safhası
İlk muayene sonucu implant tedavisinin sizin için geçerli çözüm olduğu ve sizde bir implant uygulamasının mümkün olduğu ortaya çıktığı durumda, diğer aşamaların planlamasına geçilebilir ve diş hekiminizin tetkikleriyle size uygun implant tipi ve çalışma şekli seçilir. Bunun için röntgen incelemeleri, alınan ölçülerle elde edilen modeller, bazen de tahliller ve tıbbi konsültasyonlar gerekmektedir. Hasta olarak sizin de gayretiniz, implantınızın başarısını etkileyecektir. Ağzınızda ve özellikle ağzınızdaki implantlar çevresinde mükemmel bir hijyen sağlamanız şarttır. Ben size bu konuda ayrıntılı bilgi vereceğim.

2. Uygulama
Genelde implantasyon lokal anestezi ile muayenehane ortamında rahatlıkla yapılabilen bir işlemdir. Her ağız içi ameliyatta olduğu gibi, bu operasyon sonucu da yanak ve dudaklarda şişme, veya kan toplanması olabilir. Ağrı ameliyat sırasında o bölge uyuşuk olduğu için olmaz, ancak 2 saat kadar sonra yavaş yavaş başlar. Bu nedenle ağrı kesici önerilmektedir. Ağrı alınan ilaçların gideremeyeceği düzeyde pek olmaz.
Ameliyatın özel bir zorluğu yoktur. İtina ve titizlikle çalışıldıktan sonra, ağız içi herhangi bir ameliyattan farkı yoktur.
Zaman zaman ameliyat sırasında, önceki tetkikler olumlu görünmesine rağmen, operasyon sırasındaki bulgular doğrultusunda implantasyondan vazgeçilebilir.
Planlamada belli olmamasına rağmen, her zaman implantasyon için çok elverişli bir durum olmayabilir ve ilave tedbirler gerekebilir (örneğin kemik ekimi, membran uygulaması ile yönlendirilmiş kemik rejenerasyonu vs.)

3. İyileşme süresi
Hemen yüklenemeyen implantlarda, ki biz bunları genellikle tercih ediyoruz, iyileşme genelde 6 (alt çene) ilâ 12 (üst çene) hafta sürer. Bu süre zarfında implantlar çiğneme basıncına karşı korunmalıdır, ki iyileşme tehlikeye atılmasın. Son zamanlarda bazı özel durumlarda implant firmalarının geliştirdiği özel teknolojiler sayesinde hemen yükleme, yani protetik üst yapının takılması mümkün olabilmektedir. Hemen yükleme konusundaki bilgiler için:

4. Komplikasyonlar (Çıkabilecek Sorunlar)
Hiçbir tedavi risksiz değildir. Bir enfeksiyon ihtimali her zaman bulunmakla birlikte, ciddi bir durum hemen hemen hiçbir zaman oluşmaz.
Üst çenede maksiller sinüs ve burun tabanı implantasyon sırasında açılabilir. Ancak bu bir başarısızlığa sebep olacak diye bir kural yoktur.
Alt çenede alt dudak duyusunu alan (ancak hareketle ilgisi olmayan) nadiren de olsa sinir zedelenebilir. Bu tür sinir zedelenmelerinde oluşan alt dudak his kaybı genellikle geçici olur, ancak nadiren de olsa kalıcı olabilir. Böyle bir durumda implantın yerinde bırakılıp bırakılmayacağına karar verilmelidir. Bazen implantın kemikle bütünleşmemesi sonucu implant gevşeyerek düşer veya hekim tarafından uzaklaştırılmak zorunda kalır. Her vakada ayrı ayrı değerlendirilmek suretiyle, hastada tekrar bir implantasyon düşünülüp düşünülemeyeceğine karar verilir.
Hareketli (çıkarılıp takılan) implant üstü protezlerde hastaların bilmesi gereken başka bir önemli nokta hassas tutucuların (çıt-çıt diye de biliniyor) hangi sistem olursa olsun, belli bir zaman sonra eskimeden dolayı değiştirilmesi gerektiğidir. Bu süre ortalama 18 aydır, ama tabii ki hastanın kullanımına bağlı olarak süre değişecektir.

5. Bakım
Yetersiz bakım (kötü ağız hijyeni), çoğunlukla implant çevresinde bir enfeksiyona neden olur. Bu durum bir implantın ömrünü oldukça kısaltabilir. Bu nedenle hasta implant ve ağzının bakımına mutlaka hassasiyet göstermelidir ve diş hekimine en az yılda bir kontrole gelmelidir.
Bu yazı size genel bilgiler vermektedir. Ancak her vakanın kendine has ayrı ayrı özellikleri olabilmektedir. Bu nedenle özel olarak sorularınızı cevaplamaktan mutluluk duyarım.
Son olarak belirtmek isterim ki, implantlar diş hekimliğinde çağı değiştirmiş son derece yardımcı malzemelerdir. İmplantlar gereken yerde uygulanırsa hepimizin yüzünü güldüren sonuçlar vermektedir.

İmplantlar hakkında güvenilir bilgi alabileceğiniz bazı adresler:

Mayo Clinic:
http://www.mayoclinic.com/health/dental-implants/HA00026
American Dental Association:
http://www.ada.org/public/topics/implants.asp#faq
Association of Dental Implantology UK:
http://www.adi.org.uk/public/implant/index.htm
British Dental Health Foundation:
http://www.dentalhealth.org.uk/faqs/leafletdetail.php?LeafletID=20
The University Dental and Implant Centre UK:
http://www.udp.org.uk/articles/treatments/Implants.html
Association of Dental Implantology UK:
http://www.adi.org.uk/public/implant/patient1page.pdf#search=%22dental%20implants%22
Canadian Dental Association:
http://www.cda-adc.ca/en/oral_health/procedures/dental_implants/index.asp
Academy of Osseointegration:
http://www.osseo.org/resources/implant_faqs.htm

Bleaching - Beyazlatma

Diş beyazlatma işlemi yapısal olarak renk bozukluğuna veya koyu bir renk tonuna sahip dişlerin rengini açarak daha beyaz görünmelerini sağlama işlemidir.
Beyazlatma işlemine karar vermeden önce, dişlerin yüzeylerinin temiz ve lekesiz olmasına dikkat edilir. Dişin renginin içten geldiği kesinlik kazandığı zaman, diş beyazlatma işlemine karar verilebilir.
Ben genellikle hastalarıma bu yöntemi tavsiye etmekte oldukça seçici davranıyorum; ağzında (özellikle ön bölgelerde) çok sayıda restorasyon (dolgu, kron gibi) olan hastalara bu yöntemi tavsiye etmiyorum, çünkü beyazlatma sonrası dişlerin renk tonu açılmasına rağmen restorasyonların renkleri aynı kalmakta, bu da çirkin bir sonuç vermektedir. Eğer restorasyonları değiştirecek olursak, ki bu hastaya ek bir maddi yük getirmektedir, bu sefer 1-2 sene sonra renkte koyulaşma olabildiği için, tekrar renk uyumsuzluğu problemi oluşabilmektedir.
Bu tür problemlerle karşılaşmamak için şahsen ben karar verirken oldukça dikkatli davranmaktayım.
Bunun dışında bilgi olarak hastalarıma işleme başlamadan önce, %15 oranında kişide beyazlatmanın tamamen başarısız olduğunu, yaklaşık 20 hastadan birinde ilacın uygulanması sırası veya sonrasında dişlerde geçici bir hassasiyet olabileceğini ve son olarak da, dişlerde elde edilen beyazlamanın bir süre sonra (mesela 4-5 sene sonra) tekrar koyulaşabileceğini, bu durumda işlemin tekrarlanması gerekeceğini, altını çizerek belirtmekteyim.
Sigara veya başka tütün ürünleri kullananlarda tedavi sonrası renk koyulaşması olma ihtimalinin çok daha yüksek olduğunu hatırlatmamın da yararlı olacağı kanısındayım. Beyazlatma sonrası bir hafta kadarlık bir sürede boyalı gıda ve içeceklerden uzak durulmalıdır. Kırmızı şarap, vişne suyu, kahve, siyah çay bu açıdan akla ilk gelen içecekler.
Eğer karşılıklı konuşulup uygulamaya karar verilmişse 3 farklı yöntemle beyazlatma gerçekleştirilebilir:

1) Ev tipi beyazlatma:
Kişiden ölçü alınır ve hazırlanan modeller üzerine ilaç taşıyıcı şineler (kılıflar) hazırlanır (1. resim).
Bu kılıflar içine bizim vereceğimiz ilaç konularak gece uyurken takmak üzere dişlerin üzerine geçirilir (2. ve 3. resim), 5-6 gece boyunca kullanılır. İlacın bir kısmının buzdolabında saklanarak 6 ay kadar bir süre sonra pekiştirme amacıyla 1 veya 2 gece tekrar uygulanması da yararlı olur.
Uygulama ile ilgili ayrıntılı bilgileri bizden temin edebileceğiniz broşürler üzerinde bulabilirsiniz.

2) Ofis tipi beyazlatma:
Bir diğer uygulama şekli ise ofis tipi beyazlatma işlemi olup yaklaşık diş başına 10 dakika sürmekte ve burada ev tipi uygulamadaki aynı sonuç daha kısa sürede elde edilmektedir.
LASER’le beyazlatma da ofiste uygulanan etkili bir yöntemdir ve kliniğimizde uygulanmaktadır.
Bu işlem hamilelerde uygulanmamalıdır.

Guide Biofilm Therapy

 

Amalgam

Amalgam nedir?

Kabaca amalgam gümüş, kalay, çinko, bakır gibi metal tozlarının cıva ile karıştırılması ile elde edilen bir alaşımdır.
Amalgam, mekanik dayanıklılığı nedeniyle çok uzun yıllardan beri diş hekimliğinde dolgu maddesi olarak kullanıla gelmiştir.
Yaklaşık on yıl öncesine kadar gerçekten de alternatifi olmayan bir dolgu maddesiydi.
Ancak günümüz teknolojisinde kompozit ve porselen gibi estetik malzemeler dayanıklılık açısından oldukça tatmin edici düzeye getirilmişlerdir.

Bu nedenle, ben muayenehanemde başlangıçtan beri amalgam zorunlu olmadıkça kullanmıyorum. Bunun nedeni gelişmiş ülkelerde bir histeri haline dönüşen amalgam düşmanlığı değil (bu konuda, merak ediyorsanız, internet’de toksisite veya amalgam anahtar sözcükleri ile binlerce makale, sayfa veya site bulabilirsiniz), daha çok bilimsel araştırmalarla çok şiddetle korozyona uğradığının bulunmuş olması ve ayrıca çirkin görüntüsüdür.
Hiç şüphe yok ki, amalgam, daha doğrusu cıvanın vücudumuza ve çevreye toksik (zehirli) etkileri ve zararları vardır. Ancak ben bunun abartıldığı miktarda olduğuna inanmıyorum. Bu denli küçük miktardaki cıva kanımca ne kronik baş ağrılarına, ne de saç dökülmesi gibi radikal sonuçlara neden olabilir.
Ancak çevre bilinci açısından düşünürsek, bu kadar diş hekiminin atık sular yoluyla amalgamdan artan cıvayı kanalizasyona vermelerinin kümülatif etkileri olabilir….
Her şeye rağmen eğer mevcut bir amalgam dolgu çok eskimemişse ve bir süre daha idare edecekse, ben şahsen söz konusu dolguları bir süre daha ağızda tutma taraftarı olduğumu rahatlıkla söyleyebilirim.

Sağlıklı Dişler için ne yemeli, ne içmeli?
Yararlı 8’i aklımızda tutmakta fayda var

1. Dişler için sağlıklı içecek: YEŞİL ÇAY
Polifenol içerir – antioksidan bitki bileşenleri dişleri kayganlaştırır ve yapışmayı azaltarak dişleri korur.
Ağız kokusuna karşı da iyi gelir, çünkü koku yapan mikroorganizmaları azaltır.

2. Süt, yoğurt, peynir, ayran, yoğurt ve süt düşük asiditeleri nedeniyle dişlerde aşınmaya neden olmadıkları için dişler için iyidir.
Süt ve süt ürünleri kalsiyum içerir ve biliyoruz ki bu kemikler için olduğu kadar dişler için de iyidir.
Peynir bunlara ilaveten fosfat içerir, tükürük akışını arttırarak dişlerin yıkanmasını sağlar ve mineyi korur, ağzın asidik olmasını engeller, çürük ve dişeti hastalığı yapan bakterileri öldürür.

3. Meyva, elma, çilek, narenciye, kivi gibi meyvalar vitamin C içerir. Biliyoruz ki C vitamini deriye iyi geldiği gibi dişetine de çok iyi gelir çünkü kollajen ağının sağlamlığını korumasını sağlar.

DİKKAT: Fazla narenciye dişlerde asit erozyonuna neden olabilir!

4. Sebzeler
Havuç, patates ve brokoli bol bol vitamin A içerir. Vitamin A diş minesi oluşumu için vazgeçilmezdir.
Ayrıca kıtır kıtır yenen meyva ve sebzeler dişleri temizler, dişetlerine masaj yapar ve sağlıklı kalmalarına katkıda bulunur.
Kereviz sapı da bu tür bir sebzedir. Çiğneme sırasında sağladığı temizlik ve masaj dışında bol tükürük salgılanmasını sağlayarak çürük yapan bakterilerin ürettikleri asidin nötralize edilmesini sağlar.
Bu sebze çok güçlü bakteri öldürücü sülfür içerir. Yapılan testlerde soğanın birçok çeşit bakteriyi öldürdüğü görülmüştür. En güçlü etkiyi taze ve pişmemiş yendiğinde gösterdiği bulunmuştur. Ancak bakteriler dışında çevrenizdeki insanları da kokudan öldürmeniz muhtemel; o nedenle dikkat!

5. Kuru üzüm
Kuru üzümdeki bazı kimyasalların diş çürüğü ve dişeti hastalığı yaratan bakterilerle savaştığı Chicago’da 2005 yılında araştırmacılar tarafından bulunmuştur.
Kuru üzüm hem tatlı ihtiyacını giderir, hem de diğer şekerli gıdalar gibi çürüğe davetiye çıkarmaz. Ama dikkat, fazlası şişmanlatabilir!

6. Susam
Ulusal yiyeceğimiz simit susamın bulunduğu akla ilk gelen gıdalardandır.
Susam hem çok lezzetlidir, hem de bol kalsiyum içerir. Bildiğiniz gibi kalsiyum hem kemikler, hem de dişler için çok önemlidir.
Susam sayesinde diş üzerinde oluşan bakteri plağı kazınır ve özellikle çocuklarda mine oluşumu desteklenir.

7. Et
Dana, tavuk, hindi, yumurta – hepsi fosfor içerir. Kalsiyum vitamin D ve fosfor yardımıyla kemiklerimizi oluşturur. Bu gıdalar dişlerimizin daha kuvvetli ve çürüğe karşı daha dirençli olmasını sağlar.

8. Su
Su ağzı yıkar, kenarda köşede kalmış gıda artıklarını uzaklaştırır, kötü ağız kokusunu azaltır. Ayrıca dişetlerinin nemlenmesini sağlar.

BUNLARDAN İSE UZAK DURUN:
Tüm karbonhidratlar dişlere zararlıdır, ancak şekerler diş çürüğü açısından en kötüleridir. Patates cipsi gibi nişasta içeren gıdalar önce tükürükte enzimler yardımıyla küçük şeker moleküllerine ayrışmaları gerektiği için daha az zararlıdır. Bir seferde ne kadar şeker olduğundan çok, yemek ve içeceklerle ne kadar sıklıkla alındığı önemlidir. Ne kadar sık alınır ve dişlerle temas ederse, o kadar fazla dişler düşük pH düzeyleri yani asitlerle karşı karşıya kalır ve demineralizasyon dediğimiz minenin asitle çözünmesi artar. Bu nedenle tavsiyem, dişlerin kendilerini tamir etme fırsatları olması için şekerli gıda ve içecek alım sıklığının azaltılmasıdır.
Kaçınılmasında fayda olan gıdalar lolipop gibi sert şekerler, her türlü hamur işi, muz, kuru incir veya kuru kayısıdır. Bunlar dişlerin üzerini kaplar ve bakteriler için yakıt deposu görevi görürler.
Aynı durum şekerli içecekler için geçerlidir: yapay meyva suları, limonatalar, cola’lı içecekler ve tabii ki şeker kullanılan çay ve kahveler.
Ciklet diş sağlığı için iyi midir?
Şekersiz ciklet çiğnemek diş sağlığına 2 açıdan yararlı olur: 1- dişleri çiğneme sırasında temizler, 2- çiğneme sırasında sağladığı temizlik ve masaj dışında bol tükürük salgılanmasını sağlayarak çürük yapan bakterilerin ürettikleri asidin nötralize edilmesini sağlar.

Dikkat: Fazla ciklet çiğnemek çene eklemi ve çiğneme kaslarında ağrıya neden olabilir!

Bu bölümün ana amaçlarından biri genellikle göz ardı edilen çocuklarda, yani prepubertal dönemde görülen TME rahatsızlıklarının literatür desteği de alarak kısaca ele alınmasıdır. Çocuklarda bazı durumlar benzer olsa da, birçok farklılıklar da vardır. En belirgin değişikliklerden biri büyüme ve gelişme döneminde olan bir kranio-fasial bölgede tedavi planı yapılıyor olmasıdır. Tedavi yapılırken ve planlanırken bu fark unutulmamalıdır. Bir başka belirgin fark ise; çocuğun çiğneme sisteminde oluşan degişiklikleri büyüklere oranla daha iyi bir şekilde tolere edebilme yeteneğinin varlığıdır. Dengesiz oklüzal değişiklikler (örneğin çelik kuronlar ile yapılan yanlış bir restorasyon) çocuklar tarafindan fark edilmezken, daha küçük bir oklüzal değişiklik yetişkinlerde daha fazla zorluk yaratır. Bu fenomen klinik olarak düzenli bir biçimde izlense bile bilimsel olarak açıklanamamıştır.

Çocuklarda TME düzensizliklerini anlamak için, şu 3 soru sorulmalıdır:
A-Çocuklarda TME düzensizlikleri bir problem midir?
B-Çocuklarda TME düzensizlikleri nasıl tedavi edilir?
C-Erken tedavi, TME düzensizliklerini önleyebilir mi?

A-ÇOCUKLARDA TMED BiR PROBLEM MiDiR ?
Bilimsel litaretürlere bakarsak, çocuklarda ve genç yetişkinlerde anlamlı sayıda epidomiyolojik çalışma yapıldığı görülür. Bu çalışmaların bir kısmı 5-7 yaş arasını kapsasa da birçoğu genç yetişkinlerle ( 8-10 yaş ) ilgilidir. Bu çalışmalar TME düzensizliklerinin işaret ve semptomlarının prevalansına bakış açısı getirir. Bir çok çalışma bulguları semptomlar veya işaretler kategorilerden birine yerleştirilir. Semptomlar değerlendirme sırasında hasta tarafından bildirilen durumlardır. İşaretler ise hastanın muayenesi sırasında belirlenen durumlardır.

SEMPTOMLAR:
Birçok çalışmada semptomlar hastaya TME düzensizlikleri ile ilgili en sık rastlanan şikayetlerin sorulmasıyla belirlenir. En sık sorulan sorular:
· Ağzını açarken ağrı oluyor mu?
· Çiğnerken ağrı var mı?
· TME de ses varmı yada duyuyor musun?
· Dişlerini sıktığının veya gıcırdattığının farkında mısın?
· Sık sık baş ağrısı oluyor mu?

İŞARETLER:
Her çalışmada hastalar TME düzensizlikleri ile ilgili en sık rastlanan işaretlere göre muayene edilmişlerdir (kas hassasiyeti, TME hassasiyeti, TME sesleri, mandibuler hareketlerde kısıtlılık). Birçok çalışmada oklüzyon da rapor edilmiştir. Semptomlar ve yaşa göre belirlenen işaretler tanımlanmıştır. Bu çalışmalar TMED ile ilgili semptom ve işaretlerin prevalansının çocuklarda çok yüksek olduğunu göstermiştir. Çalışmalarda işaret ve semptomların genellikle yaş ile arttığının görülmesi ilginçtir ve bu çalışmaların sonucunda bulgularda çok büyük bir farklılık olduğu görülmüştür. Ancak bulunan değerlerin yetişkinlerin değerleriyle karşılaştırılması sonucunda elde edilen sonuç çocuklarda da TME düzensizliklerin sık olarak rastlandığı, ama bu değerlerin yaşla birlikte hep bir artış gösterdiğidir. Değerler yetişkinlerde çocuklara göre daha fazla çıkmaktadır.

Hem bu çalışmalar, hem de diğerleri TME düzensizliklerine bağlı semptomların prevalansının % 20-74 arasında, işaretlerin prevalansının ise % 22-68 arasında olduğunu göstermektedir. Birçok hekim hem prevalansdaki yüksekliği, hem de işaret ve semptomlardaki büyük değişikliği sorgulayacaktır.

Bu bulguların anlamlılığını anlamak için, incelenen işaret ve semptomlara daha iyi bakmak gerekir. Sorulması gereken önemli bir soru; rapor edilen bulgulann çiğneme sistemi yapılarındaki hastalık veya sağlığın doğru bir göstergesi olup olmadığıdır. Örneğin sık olan başağrıları her zaman TME düzensizlik işareti midir? Düşünülmesi gereken bir başka faktör ise kas hiperaktivitesinin oluştuğudur. Bu çalışmalarda sık sorulan bir soru; dişlerini sıkıyor ya da gıcırdatıyor musun? Sıkma veya gıcırdatma çoğunlukla çocuk uykudayken olur ve bu yüzden de hastalar sıklıkla bu aktivitelerden haberdar değildirler. Yapılan çalışmalarda genç yetişkinlerde diş gıcırdatmanın farkında olunmasıyla, anlamlı derecedeki diş gıcırdatmanın arasında çok zayıf bir ilişki olduğu gösterilmiştir. Benzer bir başka problem deneklere eklem seslerini bildirmelerinde oluşur. 6-19 yaşları arasındaki popüllasyonda denekler tarafindan belirlenen TME sesleri arasında çok zayıf bir ilişki olduğu gösterilmişdir. Ayrıca deneklerin bildirdikleri ile muayene sırasında belirlenen bulgular arasında ağrı ve hareket sınırları hakkında hastaların aileleri sorgulandıklarında bile çok zayıf bir bağlantı olduğunu göstermişlerdir.

Semptomlarda olduğu gibi, bu çalışmalarda rapor edilen işaretlerin oranı dikkatle ele alınmalıdır. Örneğin eklem seslerinin kayıt edilmesinde farklı tekniklerin kullanılması aynı hastada bile farklı sonuçlar doğuracaktır. Ayrıca muayene eden hekimler arasındaki (reliability) güvenirlilik bile tartışmalıdır. Tüm bu degişkenler rapor edilen TME sesleri değerlendirilirken göz önünde tutulmalıdır.

Özetle, TMED’in işaret ve semptomlarının genç popülasyonda oldukça sık olduğu görülmektedir. Çok az sayıda çocuğun bu tarz problemden şikayet ettiğinin görülmesi muhtemelen çocukların toleransına bağlanabilir. Belki de bu oranlar genç popülasyondaki çiğneme sistemi disfonksiyonunun gerçek göstergesi değildir. Yetişkin popülasyonun %10 unda çiğneme sistemi ile ilgili bir rahatsızlık olduğu bildirilirken sadece %5’inde tedaviye ihtiyaç vardır. Bu oranın çocuklarda çok daha düşük olduğu yazarların ortak görüşleridir.

TMED COCUKLARDA NASIL TEDAVİ EDiLiR ?
Çok çeşitli makaleler ve kitaplar TMED’ nin çocuklardaki tedavisini anlatsa da çok az bilimsel data tedavilerin gerekliliğini ve etkinliğini desteklemektedir. Bu problemleri inceleyen az sayıdaki çalışmalardan birinde, Ingerslev TMED işaret ve semptomlarina sahip 366 çocuğun tedavilerini tanımlar. Çalışmaya anlamlı sayıda hasta dahil edilmiş olsa da, teşhis ve tedavi için çok iyi kontrol edilmemiştir. Çalışma çocuklardaki TME düzensizliklerinin çoğunun tedavisinde reversible, konservatif tedavilerin etkili olduğunu bildirmektedir. Ingerslev 6 aydan sonra çocuklarin % 57′ sinde işaret ve semptomların kaybolduğunu, % 34′ ünde semptomların kaybolduğunu, fakat bazı hafif şiddetteki işaretlerin devam ettiğini bildirmiştir. Çocukların sadece %9 ‘ unda 6 aylık konservatif bir tedavi sonucunda herhangi bir degişiklik olmamıştır.

Çocuklarda TME düzensizliklerin tedavisi için iyi kontrol edilmiş çalışmalar olmaması, yetişkinlerde yapılan çalışmalardan sonuç çıkarmaya yöneltir. Yetişkinlerdeki TME düzensizliklerin uzun dönem tedavileri gözden geçirilirse, konservatif tedavinin hastaların %80′ inde etkili olduğu görülür. Bu sonuçlar Ingerslev’in çocuklardaki çalışmasıyla paralel gözükmektedir.

Sonuç olarak, çocuklardaki birçok TME düzensizliğinin konservatif ve geri dönüşümlü tedavilerle etkili bir biçimde tedavi edilebileceği görülmektedir. Hafif dereceli fizik tedavi (ısı, masaj), hafif analjezikler ve okluzal apareyler gibi tedaviler uygundur. En uygun oklüzal apareyler hastanın okluzyonunu sürekli olarak değiştirmeyecek olanlardır. Düz yüzeyli apareyler kas fonksiyonlarını rahatlatarak kas ağrılarında azalmalara sebep olur. Şu da bilinmelidir ki, bir oklüzal aparey – özellikle sert akrilikten yapılmış olan bir aparey – eğer uzun dönem kullanılırsa, ark gelişimini kısıtlayabilir. Bu yüzden oklüzal aparey kullanımının 2 ayla sınırlandırılması uygundur. Yazarların görüşü de çocukların çoğunun tedaviye cevap verdiği ve oklüzal aparey kullanımının 4 ila 6 haftalardan sonra elimine edilebileceğidir.

Çocuklardaki TME düzensizliklerinin tedavisini değerlendiren iyi kontrol edilen çalışmalara ihtiyaç duyulduğu kesindir. Bu çalışmalar tedavileri değerlendirdiği için önemlidir ve teşhis için bir kontroldürler. Çocuklardaki bir çok TME düzensizlikleri 2 ana kategoriden birine ayrılabilir. Çiğneme kaslari diizensizlikleri ve disk deranjmanları. Etyolojileri ve tedavileri farklıdır ve bu yüzden bu düzensizlikler ayrı ayrı ele alınmalıdır.

ERKEN TEDAVİ TME DÜZENSİZLİKLERİNİ ÖNLEYEBiLiR Mi ?

Bu dönemde, hiç bir bilimsel çalışma TME düzensizliğinin önlenebildiğini bildirmez. Bazı hekimler ve yazarlar çeşitli oklüzal durumları olan bir çocuğun erken tedavisinin yetişkinlikteki bir TME düzensizliklerini azalttığını bildirseler de, herhangi bir dokümantasyon mevcut değildir. Bu alanda uzun dönemli çalışmalara ihtiyaç vardır.

Bir düzensizliği önleme kavramı söz konusu olduğunda, etyolojik faktörlerin kontrolü çok önem kazanır. TME düzensizliklerinin önlenmesi düzensizliğe sebep olduğu düşünülen etyolojik faktörlerin kontrolünü içermek zorundadır. Bu faktörlerden biri oklüzal durumdur. Bazı hekimler derin kapanış, çapraz kapanış ve açık kapanış gibi oklüzal durumları TME düzensizliklerine neden olan hazırlayıcı faktörlerden sayarlar. Eğer oklüzal durum tek etyoloji olsaydı, probleme yönelik bir tedavi gelecekteki TME düzensizliği oluşma şansını azaltırdı. Ne yazık ki, travma, emosyonel stres, bruksizm ve çeşitli sistemik durumlar gibi diğer etyolojik faktörler TME düzensizlikleri gelişmesinde sorumlu olabilmektedirler. Bu da çocuğun oklüzal durumu geliştirilse bile, TME düzensizliklerin diger etyolojik faktörler kontrol altına alınana kadar gelişeceğini gösterir. İşte diş hekiminin problemi de buradadır. Bir diş hekiminin tüm etyolojik faktörleri kontrol edebilmesi ve TME düzensizliğini önleyebilmesi mümkünmüdür? Bir diş hekimi travmayı, duygusal stresi, sistemik durumları ve bruksizmi kontrol edebilir mi? Bu elbette ki imkansızdir. Farklı bir açıdan bakarsak, eğer çeşitli oklüzal durumlar TME düzensizliklerine neden olursa, bu durumların erken düzeltilmesi, gelecekteki bir düzensizliğin oluşmasını azaltabilir. Bazı çalışmalar çeşitli oklüzal durumları çeşitli işaret ve semptomlar ile ilgili olduğunu göstermektedir. Fakat hala bazı çalışmalar da aralarında anlamlı bir bağıntı olmadığını göstermektedir. Oklüzyon ve TME düzensizlikleri arasında pozitif bir bağıntı olduğunu ifade eden çalışmalarda oklüzal durum tipi rapor edilmemiştir. Oklüzyon ve TME diizensizlik arasındaki ilişki basit bir neden sonuç ilişkisi olsaydı, sürekli rapor edilen bulgular olurdu.

Günümüzde bazı hekimlerler koruyucu hekimlik adına süt ve karışık dentisyon dönemlerinde maloklüzyonlar için tedavi yapmaktadırlar. Bu tedaviler tamamen klinik teşhislere dayanır. Kesinlikle bilimsel verilere dayanmaz. Bir diş hekimi yanlızca bu tedavilerin etkinliğini sorgulamakla kalmamalı, aynı zamanda “bu tedaviler TME düzensizliklerine sebep olur mu?” sorusunun da yanıtını aramalıdır. Bu soru tedavi kadar önemlidir.

Sonuçlar
Yapılan epidomiyolojik çalışmalar çocuklarda yetişkinlere oranla daha az olmakla birlikte yinede oldukça yüksek sayılabilecek bir oranda TME diizensizliklerine rastlandığını göstermektedir. Bu düzensizlikler yetişkinlerdekiyle aynı semptomları vermektedir. Ancak çocuklar bazı semptomları yetişkinlerin yarısı kadar bir oranda fark edebilmektedirler veya daha rahat bir şekilde tolere edebilmektedirler.

Çocuklarda yapılacak tedaviler de yine yetişkinlerle aynı olmaktadır. Ancak akılda bulundurulması gereken çok önemli 2 fark vardır:

1. Büyüme ve gelişme döneminde olan kranio-fasial bölgede çalışılıyor olunduğu ve uzatılan bir splint uygulamasının ark gelişimini olumsuz etkileyeceği,
2. Çocukların çiğneme sisteminde oluşan değişiklikleri büyüklere oranla daha iyi tolere edebilme yeteneklerinin olduğudur.

Sonuç olarak çocuklardaki bir çok TME diizensizliğinin konservatif ve dönüşümlü tedavilerle etkili bir biçimde tedavi edilebileceği görülmektedir. Baş ağrısı, kulak ağrısı eklem sesleri şikayetleri ile gelen hastalara nöromüsküler bir splint ile normal bir gene ilişkisi sağlanabilir. Oklüzal düzenlemeler için dikey boyut kaybı olmamasına çok dikkat edilecek şekilde aşındırmalar yapılabilir. Alt çene yeni bir nöromüsküler uyuma daha rahat adapte edilir. Fizyoterapi ve psikoterapi uygulamaları da yetişkinlerde olduğu gibi çocuklara da uygulanabilir. Ancak bu dönemde yapılacak herhangi bir uygulamanın TME düzensizlikleri önlediği hiçbir bilimsel çalışma ile desteklenmemiştir. Bir düzensizliğin önlenmesi kavramı ortaya atılınca etyolojik faktörlerin kontrolü önem kazanır. Oklüzyon ile TME düzensizlikleri arasında tam bir bağıntı olduğu söylenemez. Eğer böyle olsaydı tüm oklüzal bozukluklar eklemde düzensizliğe sebep olurdu. Büyürken yapılacak erken oklüzal düzenlemeler ileride oluşabilecek bir TME düzensizliğini önleyecektir diye bir şey söylenemez. Ayrıca diğer etyolojik faktörlerinde ortadan kaldırılması mümkün değildir (sistemik durum, bruksizm, psikolojik bozukluklar, travma).

Bunun yanısıra eklem düzensizliklerinin oluşumundan bahsederken dişleri hareket ettiren kuvvetlerin etyolojisindende bahsetmeliyiz. Dişler bir kuvvet sistemiyle nötral pozisyonlarına ulaşırlar. Intra ve extraoral kaslarin disharmonisi beraberinde bir diş hareketini getirir. Çocuklarda oral kuvvetler klinik incelemelerle gözlenebilir. Parmak emme, uzun süre emzik emilmesi, diğer bazı parafonksiyonlar engellenerek oklüzyonu bozacak kuvvetler ortadan kaldırılabilir. Bu çeşit bir yaklaşımla da, ileride olabilecek muhtemel bir TME düzensizliği engellenmeye çalışılabilir.

LİTERATÜR:

1) Temporomandibular Disorders in Children. Jeffrey P.Okeson, DMD.
Pediatric Dentistry: December, 1989 – Volume 11
2) Fearon, C.G. and Serwatka, W. J. (1983). Stress; A common denominator for nonorganic TMJ pain-dysfunction. J. Prosth. Dent. 49:805-8.
3) Das Kiefergelenk und seine Erkrankungen. Douglas H.Morgan, D.D.S., Leland R. House, M.D., Will,am P. Hall, M.D., S. James Vamvas, D.D.S., F.A.C.D. Kalifomien. Quintessenz Verlags GmbH 1985
4) Tanne K; Tanaka E; Sakuda M. Association between malocclusion and temporomandibular disorders in orthodontic patients before treatment. J Orofacial Pain 1993 Spring; 7(2): 156-62.
5) Mintz SS. Craniomandibular dysfunction in children and adolescents: a review. Cranio 1993 Jul;11(3):224-31.
6) Schneider PE; Mohamed SE; Olinde RD. Temporomandibular disorder in a child. J Clin Pediatr Dent 1991 Fall;16(1):5-9.
7) Mitchell RJ. Etiology of temporomandibular disorders. Curr Opin Dent 1991 Aug;1(4):471-5.
8) Tallents RH; Catania J; Sommers E. Temporomandibular joint findings in pediatric populations and young adults: a critical review. Angle Orthod 1991 Spring;61(1):7-16.
9) Egermark-Erickson I, Ingerwall B, Carlsson GE. The dependence of mandibular dysfunction in children on functional and morphologic malocclusion. Am J. Orthod. 1983: 83: 187-194.
10) Egermark-Ericksson I, Carlsson GE, Magnussen T. A long-term epidemiologic study of the relationship between occusal factors and mandibular dysfunction in children and adolescents. J. Dent. Res. 1987: 66: 67-71.
11) Skeppar J, Nilner M. Treatment of cranionmandibular disorders in children and young adults. J. Orofacial Pain 1993: 7: 362-369.

Koruyucu Diş Hekimliği ve ÇRT (çürük riski testi)
Koruyucu diş hekimliği genel bir tanım yapmak gerekirse, bireyleri herhangi bir ağız, diş veya çene hastalığına yakalanmadan veya yakalandıysa bile erken bir safhada teşhis edip, ilerlemeden tedavi altına almayı hedef seçen bir diş hekimliği dalıdır.
Modern diş hekimliğinde artık, çürüklerin oluşmasını bekleyip sonra müdahale etmek son derece ilkel bir anlayış olarak kabul edilmektedir. Sağlam bir mineyi zarar görmeden koruma altına almak bence gerçek koruyucu diş hekimliğidir.
Unutmayın ki, herkes doğduğu zaman çürüksüzdür. Çürükler bireyin diş yapısının zayıflığı, tükürük yapısı (asiditesi), beslenme ve ağız bakımı alışkanlıkları ile zaman içinde oluşur. Kısa süre öncesine kadar koruyucu diş hekimliği rutin kontroller (yılda ortalama 2 kere), yerel ve sistemik flor uygulamaları, fissür örtücülerin kullanılması, diş ve ağız bakımının öğretilmesi gibi dar bir çerçeveye sığdırılmaktaydı. Bugün artık gelişmiş ülkelerdeki muayenehane pratiklerinde hiç çürüksüz bir ağızda tükürük pH’sı (asiditesi) tespiti, çürük yapan bakterilerin sayımı ile o kişide çürük oluşma riskinin belirlenerek, gerekli ise tedbirlerin alınması, rutin uygulamalar haline gelmiştir. Bu tedbirler beslenme alışkanlıklarının değiştirilmesinden, chlorhexidine uygulamalarına kadar geniş bir yelpazede gerçekleşmektedir.
Bu konuda ülkemiz maalesef birçok konuda olduğu gibi arkadan emekleme aşamasına bile gelememiştir.
Sorularınıza her zaman memnuniyetle cevap verebileceğimi ve koruyucu diş hekimliği konusunda sizi aydınlatmaktan mutluluk duyacağımı belirterek, burada bir nokta koymak isterim.

3DCT (3 Boyutlu dental volumetrik tomografi)
Panoramik radyografiler, günümüz dişhekimliğinde daha doğru bir teşhis ve tedavi planlaması için sıklıkla kullanılmaktadır. Ancak 3 boyutlu incelemelerin gerekli olduğu durumlarda, 2 boyutlu panoramik radyografiler yetersiz kalmaktadır. Konik ışın demeti kullanılarak alınan 3 Boyutlu dental tomografi görüntüleri özellikle implant uygulamaları gibi cerrahi girişimlerin hızlı bir şekilde planlanmasında büyük avantajlar sunmaktadır.
3 Boyutlu Volumetrik Tomografi (3DCT) Düşük radyasyon dozu Dental CT cihazlarında kullanılan radyasyon dozu medikal CTlere göre çok düşüktür.Çene ve yüz bölgesinden medikal CT cihazları ile görüntü alımında yaklaşık 150 kVp-200mAlık radyasyon dozu uygulanır,

Dental CT cihazlarında ise görüntüler yaklaşık 80 kVp-5mA kullanılarak elde edilir.
Görüntü magnifikasyonu 3D CT Görüntülerinde magnifikasyon bulunmamaktadır.Görüntü üzerinde ölçüm sapmaları Panoramik görüntü alımı sırasında hastanın görüntü alanından çıkması sonucu diş boylarında uzama ya da kısalmalar meydana gelebilmektedir. Böyle durumlarda kemik yüksekliği doğru bir şekilde tespit edilemez.

Yapılan araştırmalar sonucu
Panoramik üzerinde yapılan ölçümlerde görülebilen sapmalar: 3,0mm-7,5mm Periapikal üzerinde yapılan ölçümlerde görülebilen sapmalar: 1,5mm-5,5mm CT üzerinde yapılan ölçümlerde görülebilen sapmalar: 0,2mm-0,5mm Kesin değerlere sahip bir ölçüm gerekiyorsa CT görüntüsü alımında üzerinde ölçüm referansı alınabilecek bir materyalin buluduğu (top veya çubuk formunda) şablonların kullanımı önerilmektedir.

Hounsfield unit (HU) skalası
Hounsfield unit (HU) skalası, 1972 yılında ilk bilgisayarlı tomografi cihazlarının gelişimi konusunda çalışmalar yapan elektrik mühendisi Godfrey Newbold Hounsfield tarafından hazırlanmıştır.
Hounsfield unit skalası radyografiler üzerindeki yoğunlukları tanımlamak üzere oluşturulmuş sayısal skaladır. Özellikle bilgisayarlı tomografi görüntüleri ile kullanılmak üzere geliştirilmiştir.
HU değerlerinden özellikle implant yerleştirilecek kemik yoğunluğu yada implant çevresindeki kemik yoğunluğunun değerlendirilmesinde faydalanılmaktadır. Ayrıca kemik grafilerinin yoğunluğu da bu skala ile takip edilebilmektedir.

DİŞ HEKİMLİĞİNDE LASER MUCİZE YARATABİLİR Mİ?

Öncelikle LASER’in ne olduğuna bir göz attıktan sonra, dişhekimliğinde kullanım alanlarından ve yararlarından bahsetmek, son olarak da kamuoyunda yanlış bilinen LASER bilgilerine işaret etmek ve onları okuyucular için düzeltmek istiyorum.

LASER uygulamaları, 60’lı yıllardan beri tıp alanında kullanılmaktadır. Yakın zamana kadar diş hekimliği alanında sadece diş beyazlatma ve yumuşak doku operasyonlarında kullanılan LASER enerjisi, günümüzde daha geniş alanlarda kullanılır hale getirilmiştir. Hem diş minesi gibi insan vücudundaki en sert doku da dahil sert dokular, hem de damak veya dişeti gibi yumuşak doku işlemleri için çok uygundur. Bu uygulamalardan bazıları, diş çürüklerinin temizlenmesi, kanal tedavilerinde kanalların dezenfeksiyonu, yani bakterilerden arındırma, çene kemiğinde ve dişetinde her çeşit cerrahi işlemler, dişetinin şekillendirilmesi, estetik diş tedavileri, hassas dişlerin hassasiyetinin giderilmesi, koyu renkli diş etlerinin renginin açılması, uçuk ve aft tedavileridir. Sert dokuda, titreşim yapmaması, küçük müdahalelerde anesteziye gerek duyulmaması nedeniyle LASER uygulamaları, diş hekimi korkusu olan her yaş grubu hasta için tercih edilebilir. Yine yumuşak dokuda, kanamasız operasyonlar yapılabilmesi ve iyileşmenin doğru uygulamada çok hızlı olması büyük avantajlarındandır.
Gücü ayarlanabilen LASER ışınının çürük dokuyu seçici davranması az madde kaybıyla tedavinin tamamlanmasını mümkün kılar. LASER’in çeşidi kullanılan kristalin cinsine göre isim alarak değişmektedir. LASER cihazında kullanılan bu kristaller LASER’e sadece ismini vermekle kalmayıp lazerin dalga boyunu da belirlemektedirler. Kullanım alanları lazerin dalga boyuna göre değişmektedir. Diş hekimliğinde ağırlıklı olarak kullanılan LASER’ler Nd-YAG LASER, Diode LASER. Erbium-YAG LASER, CO2 LASER ve KTP LASER olarak sıralanabilir.

Nd-YAG laser
Diş hekimliğindeki en başarılı laser Nd-YAG’dır. Daha çok sterilizasyon amaçlı kullanılan bu laser kanal tedavilerinde kanal sterilizasyonunda ya da dişeti tedavisinde kullanılmaktadır. İyileşmesi oldukça güç olan apseler inatçı enfeksiyonlar iyileşmeyen kanal tedavileri, dişeti problemleri Nd-YAG laser sayesinde şifa bulabilir. Nd-YAG laser’ın çalışma prensibi: 1064 nanometre olan özel dalga boyu sayesinde diş hekimliğinde sıkça enfeksiyonlara sebep olan bakterilerin renkleri (kahverengi yada buna yakın renkler) tarafından emilmekte, ancak diğer dokular tarafından emilimi olmamaktadır. Kısaca bu laserin etki aralığı sadece bakteriler üzerine olmaktadır ve bu şekilde hızlı bir iyileşme etkisi görülebilmektedir. Bu laser’ın etki mesafesi yaklaşık olarak 1 mm civarında olduğu için sadece diş ve içindeki dokulara etki etmekte ancak çevre dokulara hiç bir olumsuz etkisi bulunmamaktadır.

Diode laser
Nd-YAG Laser ile benzer şekilde çalışmaktadır, ancak bir laser kristali yerine bir diode lambası barındırdıkları için maliyeti Nd-YAG laser ile kıyaslandığında daha düşüktür. Bu nedenle, diş kliniklerinde daha yaygındırlar. Doku içinde 0.5 mm derinlikte (Nd-YAG’ların yarısı kadar) etki mesafesi vardır. Diğer bir dezavantajı kullanım sırasında yüksek ısı açığa çıkardıkları için dokular da hasara sebep olabilir. Hekim tarafından dikkatli kullanılmasında fayda vardır.

Erbium -YAG laser
Erbium kristali barındırmaktadır ve daha çok acısız çürük temizlemede kullanılır. Çürük diş dokusunun renginin laser tarafından seçilmesinden dolayı, “Ablasyon” denilen etkisi sayesinde, çürük dokusunu uzaklaştırırken sağlam dokuya pek etki etmeden daha çok çürük üzerinde etki gösterir. Bununla beraber eski dolgu maddelerini sökerek kaldırma konusunda etkisizdir. Yüksek derecede hasta konforu sağlar. Çalışma derinliği çok düşüktür.

CO2 laser
Daha çok cerrahi işlemlerde dokuyu kesmek amacı ile kullanılır. Ancak cerrah tarafından dikkatli kullanılmak durumundadır; bu laser’ın yaptığı kesilerin iyileşmesi oldukça yavaştır. Kesi yüzeyinde karbonizasyon denilen bir etkiye sahiptir. Uzman eller tarafından kullanılmalıdır.
KTP laser (Beyazlatma için kullanılan laser)
Aslen Nd-YAG laser olup kristalin önüne gelen bir filtre ile dalga boyu değiştirilmiştir. Etki mekanizması Nd-YAG ile hemen hemen aynıdır. KTP laser ile yeşil ışık kullanılarak yapılan beyazlatmalar, mavi ışıklı halojen ile beyazlatmaya göre çok daha etkilidir. Bu tür laser böbrek hastalarında yada prostat tedavisinde de kullanım alanı bulmuştur.

Şimdi halk arasında yanlış bilinen bazı kavramlara göz atalım:

1- LASER dolgu veya LASER ile yapılan dolgu
Evet yukarıda da belirttiğim gibi, LASER ile çürük temizlenebilir, ancak beyaz dolgu maddesi mavi renkte halojen ışıkla sertleştirilir. Dolgu LASER ile yapılmaz.
2- LASER ile 5 dakikada implant yapımı
LASER ile dişeti kesilebilir ancak implant yerleştirilecek kemikte LASER ile işlem yapılmaz. LASER ile dişeti kesilmesi daha hızlı değildir, daha uzun sürer. LASER ile dişeti kesilmesi yara iyileşmesini de hızlandırmaz. Kısacası implant cerrahisinde LASER uygulaması hiçbir açıdan avantaj sağlamaz, kaldı ki LASER ile implant yapımı ismini hak edecek kadar büyük öneme de sahip değildir.
3- LASER ile ameliyat iğnesiz yapılabilir
Sadece küçük müdahalelerde anestezisiz, yani iğne yapılmadan işlem yapılabilir. Derinlemesine girişimlerde mutlaka lokal anestezi ile hastanın ağrı duymaması sağlanmalıdır.

Gebelik ve Diş Sağlığı / Sık sorulan sorular

Soru: Gebelik süresince dişhekimine gitmeme gerek varmı, varsa hangi aralıklarla gitmeliyim?
Gebelik boyunca diş ve dişetlerini her üç aylık dönemde 1 kez kontrol ettirmelisiniz.

Soru: Diş bakımı yaptırmazsam ben ve bebeğim herhangi bir zarar görebilir mi?
Rutin kontrolleri yaptırmadığınız takdirde çeşitli riskler ortaya çıkabilir. Örneğin; herhangi bir tıbbi bakıma alınmamış derin çürükler tüm vücuda yayılabilecek enfeksiyon kaynağı olarak hem sizi hem de bebeğinizi büyük bir tehlike içine atabilir.

Soru: Gebelik döneminde diş tedavileri için en ideal dönem hangisidir?
Gebelerde bu dönem 2. trimester yani 3-6aylar arasıdır. İlk trimesterde mümkün olduğunca röntgen çektirmekten kaçınmalı ve zorunlu kalmadıkça tedavi yapılmamalıdır. Aynı durum, 3. trimester için de geçerlidir. Özellikle 3. trimesterdeki hastalar uzun süre sırtüstü yatar pozisyonda bırakılmamalıdır.
Kural şudur: gebelerde uzun ve komplike işlemleri doğum sonrasına bırakmak daha doğrudur.

Soru: Hamilelik döneminde diş filmi çektirebilirmiyim?
Gerekmedikçe diş sorunları için röntgen çektirmekten kaçınılmalıdır. Eğer gerekliyse kurşun önlük giyilerek alınmalıdır.

Soru: Gebelikte yapılan çürük diş tedavileri için kullanılan lokal anesteziklerin bebek üzerine zararlı etkileri varmıdır?
Gebelik sırasında diş hekimine başvurduğunuzda size özel bir dikkat göstermelidir. Genel anestezik madde kullanıldığında bebeğin oksijen desteğini azaltmadığından emin olmak gereklidir. Gebelerde Lidocaine(xylocaine), Prilocaine(citanest), Etidocaine kullanılması önerilir.

Soru: Gebelikte diş ve dişeti enfeksiyonlarına bağlı olarak kullanılan ilaçların sakıncası varmıdır?
İlaçların fetüse en zararlı olabileceği dönem gebeliğin 2. haftasından 12. haftasına kadar geçen dönemdir. Annenin bu dönemde aldığı ilaçlar teratojenik etkide ise fötal anomalilere, 12. haftadan sonra ise malformasyonlara neden olmasalar bile morfolojik değişikliklere neden olabilirler.
Bu dönemde, fetüse zararlı olduğu bilinen veya bu konudaki etkileri henüz bilinmeyen aşağıdaki bazı ilaç grupları kullanılmazlar. Aspirin ve ibuprofen gebeliğin 3. trimesterinde kullanılmazlar, sadece parasetamol alınabilir.Tetrasiklin ve streptomisin tüm gebelik boyunca alınmamalıdır. Bu ilaçların yanında aminoglükozidler, kloromfenikol gebeliğin son dönemlerinde ise sülfanamidler kullanılmamalıdır.

Soru: Diş fırçalama esnasında dişetlerimin kanaması beni çok endişelendiriyor nedenini merak ediyorum.
Gebeliğin ikinci ayından itibaren artan östrojen ve progesteron seviyesi nedeniyle dişetleri iltihaplanır ve kolayca kanar hale gelir. Bu durum sekizinci ayda da yoğun şekilde görülür. Diş plağı gibi lokal irritasyonlar nedeniyle olay şiddetlenir. Bu tip kanamalara gebelerin yaklaşık % 30’unda rastlanır. İyi bir ağız bakımı ve C vitamini takviyesi ile rahatsızlık hafif bir şekilde atlatılabilir.

Soru: Dişetlerimde gittikçe büyüyen ve fırçaladıkça kanayan kitlenin ne olduğunu merak ediyorum.
Gebelik tümörü olarak bilinen granüloma gravidarum genellikle gebeliğin 3.-4. ayında başlar ve gebelik boyunca devam eder. Gebeliğin başlıbaşına tümöral bir teşekkül meydana getirmesi düşünülemez. Ancak gebeliğin daha önce mevcut olan ve lokal irritasyonlar sebebiyle gelişen basit bir gingivitisin tümöral bir karakter kazanmasına yardımcı olabileceği düşünülebilir.
Gebelikte hormonal aktivitede meydana gelen fazlalık nedeniyle dokularda direnç azalmıştır. Böylece enfeksiyonlara çok müsait bir zemin meydana gelmiştir. Genellikle ağız hijyenine dikkat etmeyenlerde daha sık görülen bu patalojik kitle gebelik boyunca süratle büyümeye devam eder. Bu kitleler genellikle doğumdan sonra kaybolur. Eğer kaybolmuyorsa ve sizi rahatsız ediyorsa ufak bir cerrahi müdahale ile alınabilir.

Soru: Gebelik boyunca tükürük miktarında beni rahatsız eden bir artış var nedeni ne olabilir?
Genelde gebeliğin erken dönemlerinde başlayan ve 3. ayın sonlarına doğru düzelen bu olay bazen doğuma kadar devam edebilir.Tükürük miktarı çoğu zaman günde 1lt. hatta daha fazlasına ulaşabilir.Bu durum hiç durmadan yutkunmak ve tükürmek zorunda kalan gebeyi rahatsız edebilir. Ancak zararsızdır.
Sabah bulantıları olan gebelerde ise diğerlerine oranla daha sık görülür ve bulantıların şiddetlenmesine neden olabilir. Bu problemin kesin bir tedavisi olmamakla birlikte mentollü diş macunu ile fırçalama, ağızı çalkalamak ya da sakız çiğnemek yararlı olabilir. Çok ileri durumlarda kadın-doğum uzmanının yazacağı antihistaminik grubu ilaçlar yararlı olabilir.

Soru: Zaman zaman ağız kuruluğu yaşıyorum neden olabilir?
Bazı gebelerde görülen ağız kuruluğunun nedeni belli olmamakla beraber hormonal değişime bağlı olduğu düşünülmektedir. Korkulacak bir durum sözkonusu değildir. Su ve şekersiz içecekler belirtileri hafifletebilir. Şekersiz ve naneli sakızların kullanımı tavsiye edilebilir.

Soru: Sık bulantısı ve kusması olan gebelerde dişlerde aşınma olabileceği doğrumudur?
Gebelerde mide içeriğinin yemek borusundan yukarıya doğru kaçması nedeniyle ağıza gelen mide asidi dişlerde erozyon (aşınma) geliştirebilir. En iyi tedavi, gastrik içeriklerin yani asitlerin dişler üzerinde kalmaması için ağız tercihan sodyumbikarbonat ile çalkalanarak asidin tamponlanmasıdır. Eğer kusmadan hemen sonra fırçalama yapılırsa dişlerdeki erozyon dahada artacaktır.

Yazan: Dr. Cem Över
Teşekkür: Dr. Cem Över’e işbirliği için teşekkür ederiz.

Radyoterapi hastaları için özel bilgiler

Radyoterapi sırasında çeneleriniz de ışın alabilir. Böyle bir durum dişleriniz, dişetleriniz ve çene kemikleriniz için tehlike oluşturabilir.. Öncelikle ışın alan kemik enfeksiyonlara karşı korumasız kalır, ayrıca oluşan ağız kuruluğu sonucu dişler çürüğe ve dişeti hastalıklarına daha yatkın hale gelir.
Radyoterapi süresince mukoza ve dilinizde yanma hissi de duymanız doğaldır. Yanma hissi radyoterapinin bitmesiyle birlikte yavaş yavaş azalır ve ortadan kalkar, ancak ağız kuruluğu ve zararlı sonuçları birkaç yıl devam edebilir.
Enfeksiyon tehlikesine ve dişlerin harabiyetine engel olmak için radyoterapi öncesi dişhekimi muayenesi yapılmasında büyük yarar vardır.
Bu muayenede enfeksiyon riski olan dişler tespit edilir ve bu durumda genellikle en uygun tedavi diş çekimidir.
Radyoterapi sırası ve sonrasında dişhekimi kontrolü altında olmanızda çok büyük yarar vardır.
Dişhekiminiz diş ve dişetlerinizi sürekli kontrol altında tutacaktır ve uygulamanız gereken ağız hijyeni tedbirlerini size açıklayacaktır.

Aşağıda bahsedilen ağız hijyeni tedbirlerine uymanızı tavsiye ederiz:

1. Diş fırçalamak: Her yemekten sonra yiyecek artıklarını bir dişfırçası ve macunla dişlerinizden uzaklaştırın (Diş macununun fluorlu olması önerilir).
Akşamları son öğün sonrası dişlerinizi çok detaylı bir biçimde temizlemelisiniz (dişipi, süperfloss vs.).
Ağzınızda kendi dişleriniz üzerine dişhekiminiz tarafından hazırlanan plastik şineler sabahları Corsodyl >Chlorheksidine> jel ile 10 dakika süreyle uygulanır. Akşamları aynı işlem tekrarlanır, ancak bu sefer fluorlu bir jel uygulanır.
2. Protezler: Hareketli protez taşıyıcısı iseniz (parsiyel protez veya total protez), protezlerinizi yemekler sonrasında iyice protez fırçası ve dişmacunu ile temizlemelisiniz.
Gece protezinizi su dolu bir kapta muhafaza ediniz.
Protezinizin uyumu iyi değilse dişetiniz üzerinde vuruklar oluşabilir; bu vuruklar ışınlanmış bir bölgede ciddi enfeksiyonlara yolaçabilir. Böyle bir durumla karşılaşmadan önce dişhekiminize başvurmanızda oldukça büyük yarar vardır.
3. Ağız kuruluğu: Ağız kuruluğu genel rahatınızı ve protez taşımadaki konforunuzu bozar. Bu nedenle yapay tükürük kullanmanız, örneğin Glandosane sprey tavsiye edilir. Biz ayrıca diş koruyucu sakız (örneğin Dentosan, V6. vs) öneriyoruz.
4. Gıda: Tatlı, yapışkan gıdadan kaçınınız. Asitli gıda ve içeceklerden kaçınınız (Coca-Cola, portakal, limon vs).

Sistemik hastalıklar ve dişhekimliği

Ağız da doğal olarak vücudun bir parçası olduğu için sistemik durum diş hekimliği açısından son derece önemlidir.
Hastanın sistemik durumu, baştan sona diş hekimliği muayenesini, koyulan teşhisi, tedavi öncesini sonrasını ve tedavinin kendisini doğrudan etkiler. Bu nedenle tedavinize, hatta muayenenize başlamadan önce diş hekiminizle sağlığınızla ilgili bütün konuların konuşulmasında büyük yarar vardır.

Bazı hastalar hastalıklarını ya utandıkları için veya da umursamazlıklarından dolayı gizlemektedirler. Bu göreceği tedaviyi olumsuz yönde etkileyebile-ceği gibi, hastayı hayati tehlikeye de sokabilmektedir.

Unutmayın ki, hiçbir hastalık diş hekiminin tedavi yapmasını engellemez, yalnızca tedbir alınmasını gerektirir.

Diş hekiminizden azami yararı sağlayabilmek istiyorsanız sorulan sorulara ve doldurduğunuz forma doğru cevap veriniz.
Hastalıkların ve sendromların çoğu ağız içinde belirti verir. Dikkatli bir diş hekimi bu belirtileri hemen görür. Bir diş hekiminin hastada bulunan, fakat daha önce hastanın bilmediği bir hastalığa rastlaması ve bunu teşhis etmesi çok sık rastlanan bir durumdur.

Bu çok önemlidir, çünkü özellikle kanser gibi hastalıklarda erken teşhis hayat kurtarır.

Diş hekimi böyle bir hastalıktan şüphelendiği durumda, hastayı hiç vakit kaybetmeden ilgili yerlere yönlendirmelidir. Hastalar da sağlıkları için hiç değilse 6 ayda bir kontrole gelmelidir.
Ağızda özellikle 10 günden uzun süre aynı yerde iyileşme olmayan yaralar söz konusu olduğunda mutlaka diş hekiminize danışmalısınız. Bilmelisiniz ki, küçük bir olasılık bile olsa uzun süre iyileşmeyen yaralar kanserin ön habercisi olabilmektedir. Bu durumda da çok hızlı hareket etmek, hayat kurtarıcı önem taşımaktadır.

Osteoporoz
Osteoporoz en sık rastlanan metabolik kemik hastalıklarından biridir. Kemik kütlesinde azalma görülür ve bu da beraberinde kırık riskinin artmasını getirir. Osteoporoz ile vücudun çeşitli bölgelerinde kırıklar meydana gelebilmektedir. Otuzlu yaşlara kadar kemik kütlesinde artış gözlenirken, daha sonra kemik kaybı başlamaktadır. Kemik kaybının, kadınlarda erkeklerden daha fazla olduğu ve özellikle menopoz döneminde artış gösterdiği bildirilmiştir. Araştırmalar alt çenenin diş çekimleri ve protez kullanımı sonrası sürekli gerilmeye uğradığı ve gerilemenin üst çeneye göre 4 kat daha fazla olduğunu göstermiştir. Alveol kemiği kemiği rezorbsiyonunun patogenezinin pratik dişhekimliğinde önemli bir problem olması, olayın tek bir etkenin değil de, birçok etkenin bir araya gelmesi sonucu ortaya çIkmasına bağlanmaktadır. Dişlerin çekimini takiben alveol kemiğindeki değişimleri inceleyen araştırmacılar, alveol kemiklerinde rezorbsiyonun hayat boyu devam ettiğini, fakat en fazla rezorbsiyonun çekimlerden sonraki ilk yıllar içinde ve özellikle de bunun ilk yılında meydana geldiğini belirtmektedir.

Diş çekimlerinden sonra başlayan hareketli protezler için yetersiz desteğe neden olan alveol rezorpsiyonu ve metabolik kemik hastalığı olan osteoporoz arasındaki ilişkinin olup olmadığı çeşitli ve çok sayıda araştırmacı tarafından incelenmiştir. Bazıları ilişki bulmuştur, bazıları ilişki olmadığını bildirmişlerdir. Osteoporoz hastası için osseointegre implant tedavisi düşünen dişhekiminin, hastalığın kontrol altında olup olmadığını değerlendirmesi elde edilecek başarıyı etkileyecektir, çünkü osteoporotik kemik her ne kadar sağlıklı kemikten farklı iyileşmese de, risk her zaman için daha yüksektir.

Kemoterapi sırasında vücudun diğer bölümlerinde olduğu gibi ağızda da değişiklikler meydana gelmektedir. Bu değişikliklerin başında ağız kuruluğu ve kemoterapi seanslarından sonra ortaya çıkan kusmaya bağlı dişlerde hızlanan harabiyet gelmektedir. Kemoterapi sonrası yaşam kalitesinde bir düşüş olmaması için ve kişinin hayatına sağlıklı dişler ile devam edebilmesi için çok detaylı ve etkili bir koruma programı uygulanmalıdır. Alınacak önlemler 2 grupta incelenebilir:

A- Kemoterapi’ye başlanmadan önce hastanın onkoloji doktoru tarafından diş hekimi ile işbirliği halinde ağzın durumu değerlendirilmelidir. Bu değerlendirmede ağızdaki zincirin zayıf halkaları olarak görünen, yani kemoterapi sırasında sorun yaratabilecek dişler gerekiyorsa çekilmelidir. Unutulmamalıdır ki, tedavi sırasında cerrahi işlemlerden, yara iyileşmesinde sorunlar ortaya çıkacağı için, mecbur kalınmadıkça, kaçınılacaktır. Kenar uyumları iyi olmayan dolgu veya sabit protezler (örn. porselen köprüler) değiştirilmelidir. Diş hekimi tarafından ağız bakımının önemi iyice anlatılmalı ve diş temizliği tekrar öğretilmeli, kemoterapi süresince neler beklenebileceği ayrıntılı olarak anlatılmalıdır. Dişeti kanaması ile kendini gösteren dişeti hastalıkları kemoterapi öncesi geriletilmeli, sınırlandırılmalıdır. Ayrıca radyolojik muayene ile kemik içinde gözden kaçabilecek sorunlar da iyice incelenmelidir.

B- Kemoterapi süresince ağız ve dişler çok daha korumasız olacakları için gerek diş hekimi tarafından gerekse kişinin gayretleri ile kusursuz bir koruma programı uygulanmalıdır. Bu koruma programı kişisel temizlik ve bakım, doğru beslenme, hekim tarafından uygulanan proflaksi önlemlerinden oluşmaktadır.

Doğru beslenme:
Mukoza daha hassas ve yaralanmaya açık olacağı için asitli, baharatlı veya acı gıda ve içecekler
(domates, portakal, greyfurt gibi) tahriş nedeniyle kaçınılacaklar listesinde yer almalıdır.
Soğuk veya ılık yemekler tercih edilmelidir. Yumuşak gıdalar (Muz, bebek mamaları,
haşlanmış patates, yumuşak peynir, puding, dondurma, sütlaç vb) tercih edilmelidir.
Çiğ meyveler, tost, kraker gibi sert ve kuru gıdalardan uzak durulmalıdır.
Bunun dışında şekerli gıdalar hafif ve besleyici olmalarından dolayı yararlı olabilirler,
ancak çürük riskini de beraberinde getirirler. Her beslenme sonrası ağzın başka
bireylerdekinden çok daha özenli temizliği vazgeçilmezdir.

Ağız kuruluğunuz varsa şunlara dikkat edilmelidir:
• Yapay tükürük solüsyonları kullanılabilir.
• Bol bol sıvı alınmalıdır.
• Dudaklardaki kuruma için yumuşatıcı kremler kullanılabilir.

Ağızda yara ve yemek yerken ağrı varsa:
• Ağrı olduğunda ağrıyı azaltacak solüsyon veya sıvılar kullanılabilir.

Onkologdan bu konuda fikir alınmalıdır.
.
Bu önerilere rağmen ağızdaki yaralar geçmiyorsa onkoloğa başvurulmalıdır. Mantar veya diğer nedenler göz önünde tutularak tedavi planlanmalıdır.

Beslenmede bulantı ve kusmaya karşı alınabilecek önlemler:
– Günde 3 büyük öğün yerine daha küçük porsiyonlardan oluşan 6-8 öğün yemeyi tercih edin.
– Ağzınızdaki kötü tadı uzaklaştırmak için ağzınızı yemekten önce 1 tatlı kaşığı karbonat,3/4 tatlı kaşığı tuz ve 1 bardak ılık sudan oluşan karışımla çalkalayabilirsiniz.
– Aşırı tatlı, yağlı, baharatlı gıdalar bulantınızı arttırabilir.
– Mümkünse sakin bir ortamda yemek yiyin. Huzurlu bir atmosferde yemek sizi sakinleştirir ve yemenizi kolaylaştırır. Oda havalandırılmış olmalı ve ortamda yemek kokusu olmamalıdır.
– Gün boyu meyve suları ve/veya tuzsuz ayran içilebilir.
– Mentollü, limonlu şekerler bulantınızı hafifletebilir ve ağzınızdaki kötü tadı azaltabilir.
– Eğer çok miktarda kusuyorsanız dehidratasyon(vücuttan elektrolit ve sıvı kaybetme) önemli bir sorun olabilir. Bu sürede sıvı almaya çalışın ancak bu biraz zor olabilir. Kustuktan sonra ağzınızı suyla çalkalayın. Bir süre bekledikten sonra elma suyu, ılık tavuk suyu çorba, komposto gibi içecekler tercih edebilirsiniz. Eğer yeterli miktarda sıvı alamıyorsanız mutlaka doktorunuza danışın.

Ağızda acı ve metalik tat oluşuyorsa bunu azaltmak için neler yapılabilir?
• Şekersiz limonlu – naneli şekerler yiyebilir veya sakız çiğneyebilirsiniz.
• Yemeklerinizi fesleğen, biber, biberiye gibi baharatlarla veya sarımsak gibi lezzet vericilerle, ketçap veya hardal gibi soslarla tatlandabilirsiniz.
• Metal çatal, bıçak yerine plastik malzemeler kullanabilirsiz.
• Eğer kırmızı et yemekte zorlanıyorsanız proteinden zengin diğer yiyecekleri tercih edebilirsiniz. Örneğin kurubaklagiller (kurufasülye, mercimek, nohut gibi), balık, yumurta, tavuk, hindi, süt, yoğurt, ayran, soya sütü
• Taze meyveleri dondurma, yoğurt veya sütle blenderden geçirerek içecek haline getirebilirsiniz

Kişisel temizlik ve bakım:

Kemoterapi gören bireyler ağızdaki tükürük salgısındaki koruyuculardan mahrum kalacakları için diş ve ağız bakımına özel bir özen göstermelidirler. Sadece dişlerin fırçalanması yeterli değildir.

Diş arası fırçası veya super floss gibi ara bölgeleri de temizlemeye yarayan yardımcı araçlar da kullanılmalıdır. Bunların dışında antibakteriyel etkiye sahip ağız gargaraları da ağızdaki

mikroorganizma sayılarını sınırlamak açısından faydalıdır. Tüm bunların yanında her hastama hatırlattığım gibi, yukarıda saydığım işlemlerden sonra ağız su ile durulanmamalı ve sadece

tükürmek suretiyle ağızda kalan köpük uzaklaştırılabilir.

Proflaksi önlemleri:

Kemoterapi süresince ağızda diş çekimi, cerrahi müdaheleler, hatta kanal tedavisi bile çok riskli olacağı için, herhangi bir sorunun büyümeden halledilmesi çok önemlidir. Bu nedenle diğer hastalar için 6 ayda bir diş hekimi ziyareti yeterli olurken, kemoterapi hastaları çok daha sık gelmelidirler. Profesyonel diş temizliği ve başlangıç çürüklerine müdahele dışında florlama, çürük riski testi ve fissür örtme gibi koruyucu tedbirler alınması çok önemlidir.

Yararlı bir rehber de:

http://www.kanser.org/toplum/pdf/Kemoterapi_Rehberi.pdf

Dişeti hastalıkları
Mutlu yaşam sürebilmek için sağlığın önemli bir öge olduğu herhalde tartışılmaz bir gerçektir. Ağız ve diş sağlığı da yaşam konforu için genellikle kolaylıkla sağlanabilir, ancak hayatımızı tehdit eden bir sağlık sorunu olmadığı için de yine aynı kolaylıkla gözardı edilebilmektedir. Fakat unutulmamalıdır ki her sağlık sorununda olduğu gibi zaman bu sorunların giderilmesinde de aleyhimizde çalışmakta ve çözümler zor, pahalı, belirtileri ve kısaca tedavileri hakkında bilgi vermek üzere hazırlanmıştır. Ama öncelikle ağzımızda hangi sorunlarla karşılaşabileceğimizi başlıklar halinde görelim.

Ağız ve diş hastalıklarını kabaca dört ana başlık altında toplayabiliriz
-Diş Çürükleri
– Dişeti hastalıkları (periodontal hastalıklar)
– Diş dizisi ve kapanış bozuklukları
– Ağız kanserleri
Bu hastalıklardan dişeti hastalıklarının en basit türü olan gingivitis yüzde 90 ‘lara varan görülme sıklığı ile Guinness rekorlar kitabına girmiştir.

PERİODONTAL HASTALIK NEDİR?
Dişleri saran destek dokuya periodonsiyum adı verilmekte olup dört dokunun oluşturduğu (1-diş kökünü saran sement, 2-kök ile kemik arasındaki lastiğimsi doku, 3-dişi tutan kemik, 4-kemiği örten dişeti) bir doku ünitesidir. İşte periodontal hastalıklar bu doku ünitesinin hastalıklarıdır ve kolay anlaşılsın diye dişeti hastalıkları olarak adlandırılmıştır. Ancak dişsiz bir bölgedeki dişetinin rahatsızlıkları periodontal hastalıklar tanımına girmemektedir. O yüzden periodontal hastalıklar ismini kullanmak daha doğru olacaktır.

Periodontal hastalıklar da iki ana başlık altında toplanabilir

1. Gingivitis
Periodontal hastalıkların en çok karşılaşılanıdır ve daha ciddi periodontal hastalıkların ilk evresi olarak da değerlendirilebilir. Bu hastalıkta dişlerin etrafını saran dişetleri kırmızı, şiş ve kolayca kanamaya eğilimlidir. Bu safhada en belirgin belirti hastanın kendisi tarafından da farkedilecek kanamadır. Kanama dişleri fırçalarken, sert meyveleri ısırarak yerken olabileceği gibi kendiliğinden de olabilir örneğin sabah kalkıldığında yastıkta kan olması gibi.
Bu safhanın gayet kolay bir tedavisi vardır: Hekim tarafından yapılacak diştaşı temizliği ve bunu takiben hastanın iyi bir diş fırçalama ve arayüz temizliği ile plak kontrolünü sağlaması problemi çözecektir. Ancak kötü yapılmış veya eskimiş protezler, taşkın dolgular varsa bu problemler de giderilmelidir.

2. Periodontitis
Periodontal hastalıkların ilerlemiş halidir. Artık iltihap sadece dişetleri ile sınırlı kalmayıp dişleri tutan kemik dokusunu da ilgilendirir hale gelmiştir, böylece kemik kaybı olmaya başlar, dişlerin çekimine, hatta kendiliğinden düşmesine varan sonuçlar oluşabilir.
Hastalığın tedavisinde artık lokal anestezi altında küretaj denilen diş ile dişeti arsına girerek iltihaplı dokuların kazınarak temizlenmesi işlemi ve/veya flep operasyonu dediğimiz cerrahi girişimler gerekmektedir. Tabii ki hastanın diş fırçalaması ve arayüz temizliği yine tedavinin vazgeçilmez gerekleridir.

Dişeti hastalıklarının belirtilerini toplayacak olursak
– Kırmızı, şiş, parlak dişetleri
– Dişler fırçalanırken kanama
– Sürekli ağız kokusu
– Dişetlerının dişlerden ayrılması
– Dişetleri ile dişler arasından iltihap(püy) gelmesi
– Dişlerin sallanması ve birbirinden ayrılması

Bu beliritilerden bir tanesi bile hekime başvurmanız için yeterlidir, kaldı ki bunlardan hiçbiri olmaksızın da periodontal hastalığa sahip olabilirsiniz.

DİŞETİ HASTALIKLARININ NEDENLERİ NELERDİR?
Dişeti hastalığının neredeyse tek nedeni vardır; o da dişlerin üzerinde gri-sarımsı birikintiler ve diştası ile kendini belli eden kısaca bakteri plağı dediğimiz mikroorganizma birikintileridir. O yüzden bir hastalığın tedavisinde ana amaç olan hastalık etkenini ortadan kaldırmak eylemi, dişeti hastalıklarında iyi bir ağız bakımı ile kendini göstermektedir. Bakteri plağı hergün temizlenmezse sertleşerek diştaşı halini alır, ki artık diş fırçası ile uzaklaştırılamaz; bu durumda mutlaka hekime başvurmak gerekir.
Periodontal hastalıkların ana etkeni bakteri plağı olmakla beraber; sigara kullanımı, lösemi, AİDS gibi savunma sistemini etkileyen hastalıklar, diabet veya hamilelik gibi hormonal durumda değişiklik oluşturan haller de periodontal hastalıkların sıklığının ve şiddetinin arttığı durumlardır.

Dr. Can Demirkaya

Temporomandibuler rahatsızlığı olan hastalarda tedavi hedefleri ve yaklaşımları diğer ortopedik veya romatolojik rahatsızlığı bulunan hastalarla benzerlik gösterir. Bunlar ağrının ve yüklerin yayılarak azaltılması, fonksiyonun düzeltilmesi, günlük aktivitelerin tekrar sağlanmasıdır.

Bu hedefler ancak fiziksel ve/veya psikolojik düzensizlikleri tedavi eden ve bunlarla ilişkili faktörleri azaltan veya tamamen ortadan kaldıran iyi düzenlenmiş bir tedavi programı ile elde edilebilir.

Belirti ve semptomlar hakkında bilgi ve tecrübe sahibi olunmaması, TME rahatsızlıklarının doğal seyrinde daha kötü sonuçlara neden olabilir. Bu nedenle oklüzyonda aşındırma tedavisi veya cerrahi müdahele gibi kalıcı hasarlara neden olabilecek tedavilerden kaçınılması, çok zorunlu olmadığı sürece daha doğru olur. Davranış modifikasyonları, fizik tedavi, ilaç tedavisi ve oklüzal splintler gibi konservatif yaklaşımlar, TME rahatsızlıklarının tümüne yakınının başlangıç tedavisi için yeterlidir.

TME rahatsızlıkları olan hastaların büyük çoğunluğunda konservatif tedavi yöntemleriyle çok başarılı sonuçlar elde edilebilir. TME rahatsızlıkları olan hastaların uzun dönemli takiplerinde, hastaların %50’sinden fazlasının konservatif tedaviden sonra çok az semptomu olduğu veya hiç semptomu olmadığı saptanmıştır.

TME rahatsızlıkların tedavisinde 1.dönem ve 2.dönem terimleri kullanılmaktadır. 1.dönem tedavisinde davranış modifikasyonu, hasta eğitimi, fizik tedavi, ilaç tedavisi ve oklüzal splint tedavisi uygulamaları vardır. Geçmişte 2.dönem tedavileri geleneksel olarak nihai oklüzal tedaviler (örn.: dengeleme, restorasyonlar, tüm ağız rekonstrüksiyonlar, protetik tedaviler, ortodontik tedaviler ve/veya ortognatik cerrahi veya cerrahi tedaviler) anlamına gelmekteydi. Çoğu TME rahatsızlıkları olan vakada bu tür kalıcı müdahelelere gerek kalmamaktadır. Konservatif tedavinin tüm başarısına rağmen , TME rahatsızlıkları olan bazı hastalarda iyileşme görülmez. Bu hastalar genellikle 2 grupta incelenebilirler:

l-Ekleminde büyük yapısal değişiklikler meydana gelmiş disfonksiyonlu ve ağrılı hastalar
2-Birçok hazırlayıcı faktörün birarada rol oynadığı kronik ağrı sendromlu hastalar
Birinci durumda genellikle cerrahi tedavi endikedir.
İkinci durumda ise uzman bir ekibin hazırladığı bir programa ihtiyaç vardır. Bu tür çok faktörlü rahatsızlıkların tedavisinde birkaç tedavi kombine olarak uygulanır.

Tedavi seçenekleri şunlardır:
1) Hasta eğitimi ve kendini koruma (self care)
2) Ortopedik aparey uygulama tedavisi (oklüzal splintler)
3) Psikolojik tedavi
4) İlaç tedavisi
5) Fizik tedavi
6) Oklüzal tedavi
7) Cerrahi tedavi

1)Hasta eğitmi ve kendini koruma (self-care):
Kendini koruma programının başarısı hasta motivasyonu, kooperasyonu ve uyumuna bağlıdır.
Hekim klinik bulguları, diagnostik verileri, tedavi seçeneklerini ve hastanın prognozunu hastanı kendisine açıklayacak zamana sahip olmalıdır.
Hastanın ikna edilmesine ve eğitilmesine ayrılan sure, hastanın kooperasyonunu sağlamada önemli bir faktördür.
Hastanın anlayacağı bir terminoloji kullanılarak problemin anlatılması ve tedavi planının hazırlanması faydalı olur.
Başarılı bir kendini koruma programı , kas-iskelet sisteminin iyileşmesini sağlar veya daha fazla zarar görmesini engeller, bu ise genelde problemi kontrol etmek için yeterli olur.
Başarılı bir kendini koruma programı, hastanın fonksiyonlannin değiştirilmesi (örn.: sakız çiğneme alışkanlığının değiştirilmesi) ve alışkanlıklarının farkına varması (bruksizm, yanlış uyuma pozisyonu vs.) gibi eğitimleri içerir.

Daha karmaşık yaklaşımların gerektiği durumlarda alışkanlıkları tersine çevirme programı, progresif relaksasyon, hipnoz ve bio-feedback gibi davranış modifikasyon stratejileri göz önüne alınmalıdır. Tedavi, hastanın problemlerine, tercihlerine ve hayat tarzına uygun seçilmelidir.

Kendini koruma programı, tek başına ileri derecede TME rahatsızlığı olan hastaları tedavi edici yeteneğe sahip degildir. Bununla birlikte diger tüm tedavi yaklaşımlarına destek amacıyla her TME rahatsızlığı olan hastaya uygulanması gereken bir programdır.

2) Ortopedik Aparey Uygulama Tedavisi (Oklüzal Splintler)
TME RAHATSIZLIKLARINDA OKLÜZAL SPLINT TEDAVİSİ
Oklüzal splint tedavisinde amaç çene ekleminde aşırı yüklenmeyi hafifletmek, parafonksiyonları ortadan kaldırmak, kondilleri fizyolojik konumuna getirmek ve geçici bir süre için tedavi edici bir konumda tutmaktır. Bu tip apareyler ile T.M.E’in ağrı semptomlarının tedavisinde başarı sağlanmaktadır. Ancak ağrının ortadan kalkmasından sonra ne olacağı sorusu akla gelmektedir. Çünkü asıl amaç yeni bir oklüzyon yaratarak bunun devamını sağlamak olmalıdır.

Yakın dönemde yapılan çalışmalar intrakapsüler semptomların giderilmesinde sentrik ilişkinin sağlanmasında kullanılan kas rahatlatıcı apareylerin etkin olduğunu ortaya koymuştur.

Yapılan çalışmalar eklem seslerinin (özellikle clicking) tedaviye direnç gösterdiği ve sadece %25 oranında başarı elde edildiğini göstermiştir. Eğer asemptomatik eklem seslerinin varlığı başarısızlık kriteri olarak kabul edilmezse, önde konumlandırıcı splintlerin başarısı %75 olarak Kabul edilebilir.

Bu konuda asemptomatik eklem seslerinin klinik belirtisinin önemi ortaya çıkar.

Yukarıda belirtildiği gibi, eklem sesleri genel olarak toplumda sıklıkla görülür. Çoğunlukla ağrı ile veya çene hareketlerinde kısıtlılık ile ilgili olmadığı bilinmektedir. Çoğu hastada mandibula bir süre boyunca önde konumlandırıldığında kondilin iyi vaskülarize retrodiskal dokular üzerine artiküle olması engellenmiş olur. Bu da intrakapsüller ağrının giderilmesini açıklar. Diskler genellikle önde konumlandırıcı splintler ile geri yakalanamaz, bu nedenle eklem sesleri de asemptomatik kalmakla beraber giderilememiş olur.

Teşhis ve tedaviyi yönlendirmek amacıyla kullanılırlar. Takılıp çıkartılan bu akrilik plak uygulamalarının esas amacı oklüzyon kaynaklı kas spazmlarını hafifletmek, optimum kondil disk pozisyonu yakalamak için mandibulaya yeni bir konum vermektir. Kısa süreli kullanımda (24 – en çok 48 saat), TME rahatsızlığı tanısında, ağrının çiğneme kasları kaynaklı olup olmadığının teşhisine yarar.

Oklüzal ilişkileri degiştirir ve oklüzal kuvvetleri yeniden dağıtır, bruksizm ve parafonksiyonlari azaltir di§lerin a§inmasi ve mobilitesini engeller.

Ortopedik aparey uygulamaları şunlardır:
-Interoklüzal splintler
-Gece plakları-bruksizm uygulamaları

İnteroklüzal splintler:

Stabilizasvon uygulamaları:
Eklem stabilizasyonunun, kuvvetleri yeniden dağıtmak, dişleri korumak, elevator kasları gevşetmek ve bruksizmi azaltmak gibi etkileri vardır.

Eklem stabilizasyonu sağlamak amacıyla yapılan oklüzal splintlerde, kaninlerde veya anterior bölgelerde akrilik rehber rampaları olmalıdır. Böylece posterior bölgede varolan uyumsuzluğun etkilerinin disklüzyonla elimine edilmesi amaçlanır.

Stabilizasyon splintinin diğer adı sentrik ilişki splintidir. Stabilizasyon splintleri mandibula veya maksillayı kapsayan ve oklüzyondan kaynaklanan uyumsuzlukları maskeler. Minimum 3 hafta, maksimum 3 ay kullanılır (çok özel durumlarda 6 ay kullanılabilir). Sentrik ilişki splinti mandibulanın sentrik ilişkideki konumunda tüm posterior ve anterior dişlerin simetrik olarak aynı anda ve eşit yoğunlukta temas etmesini sağlar (optimum oklüzyon kriteri). Bundan sonra alt çenenin protrusiv ve lateral sınır hareketlerinde posterior disklüzyon sağlanmalıdır. Stabil olmalıdır. Plastik kökenli olmalıdır. Bruksizm ve TME rahatsızlığı belirti ve semptomlarını azaltmaya yönelik reziliyent materyal uygulamalarının etkinliği kesin değildir. Bu nedenle sert bir materyalden yapılması tercih edilmelidir. Hasta 48 saat sonra kontrole gagrilir. Agrida §iddetlemne olup olmadigina bakilir. Daha sonra hasta haftada bir kontrole çağırılır. 3. haftanın sonunda ağrılar geçmişse dental tedaviye teorik olarak geçilebilir. Ama genellikle hastanın ağnlarını geçiren splinti 2 ay kadar kullandıktan sonra dental tedaviye geçilmesi daha uygun olur.

Kas gevşemesi sağlanıp, spazmları çözmek ve doğru sentrik ilişkiyi sağlamak esas amaçtır. Bunun dışında hiçbir fonksiyonu yoktur.

Anterior Repozisyon (önde konumlandırma) Uygulamaları
Bir internal bozukluk varsa kullanılırlar. Disk anteriora deplase olmuşsa yeni bir konum kazandırmak gereklidir. Eger deplasman çok ileri değilse, redüksiyonlu ise anterior repozisyon splintlerinin kullanılması uygundur. Redüksiyonsuz disk deplasmanında uygulanmasının faydası yoktur. Eklemde klik sesinin alındığı anda bir optimum kondil disk ilişkisi sağlanıyor demektir. Bu pozisyonda sabitlenmesi için mandibula yönlendirilir. Anterior repozisyon splinti erken klikte etkilidir, geç klik üzerine etkisi yoktur.

Eklem ağrısı , erken eklem sesi (klik) ve beraberindeki ikincil kas semptomlarını azaltır. Anterior pozisyon uygulamaları TME’yi 2 şekilde etkiler:

1) Eklemdeki ters yüklemeyi (compression) azaltabilir.
2) Yapısal kondil-disk ilişkisini degiştirebilir.

Endikasyonları:
-Eklem sesiyle beraber akut eklem ağrısı,
-Aralıklı kilitlenme,
– Yapısal kemik degişimleri.
Kontrendikasyonları:
– Kondil disk ünitesi optimumsa,
– Redüksiyonsuz disk deplasmanı varsa.

Anterior repozisyon uygulaması yaklaşımına göre oklüzal durum iyi değerlendirilmeli ve hastaya durum açıklanmalıdır. Çünkü mandibular pozisyonlandırma oklüzyonda irreversibl degişiklikler yaratabilir(örn.: posteriorda open-bite).

Anterior repozisyon apareyi, arklardan birisine tüm dişlerin oklüzal yiizeylerini kapayacak şekilde, yönlendirici rampalarla, oklüzal girintilerle, mandibulayı terapötik(daha az ağrılı ve tedavi edici) bir kondil-disk-fossa ilişkisine geçici olarak öne almak amacıyla uygulanır.

Anterior repozisyon uygulaması tedavinin başında devamlı takıldığında eklemde dekompresyon açısından en fazla etkinlik gösterir. Ağrı ve disfonksiyonları azaltmak için mümkün olacak bir anterior mandibular pozisyona (2 mm veya daha az) getirecek şekilde bir oklüzal stabilite sağlanmalıdır.

Her ne kadar anterior repozisyon uygulamaları kısa süreli kullanımda başarılı olsada uzun süreli kullanımları için bu söylenemez. Çünkü anterior repozisyon uygulamalarının uzun süreli kullanımı iatrojenik oklüzal problemler meydana getirebilir.

Anterior repozisyon uygulamaları ve stabilizasyon splintleri, her ne kadar tam olarak klik sesini ortadan kaldırmasa da, azaltabilir. Asemptomatik klikler ise tek başlarına bir tedaviye ihtiyaç duymazlar.

Eğer anterior repozisyon uygun bir seçenek değilse stabilizasyon splinti ve beraberinde ağrının azalması ve fonksiyonun geliştirilmesine yönelik ek tedaviler uygulanması gereklidir.

3)Psikolojik tedavi
TME rahatsızlığı ve orofasial ağrı gerçek bir bozukluğun veya hastanın karakteristik savunma mekanizmasının bir parçasıysa, ilaç tedavisi tek başina yeterli değildir. Bu hastalar psikolojik çatışmaları çözebilme yeteneği olan mental sağlık uzmanlığı olan kişilerce tedavi edilmelidir. Tedavinin başarısı için dişhekimi ve psikiatrist arasında çok iyi bir koordinasyon saglanmalıdır.

Psikoterapi genelde, TME rahatsızlığı olan hastalarda oklüzal splint tedavisine ve diğer tedavi yöntemlerine yardımcı bir tedavidir. Vakaya göre hastanın anamnezinden alınan bilgiler ve/veya hastanın randevuları sırasındaki davranışları göz önüne alınarak gerekli görülürse hasta bir psikiatri kliniğine yönlendirilmelidir.

4)Farmakoterapi (ilaç tedavisi)
Her ne kadar tüm semptomları kapsayacak spektrumda bir ilaç bulunmasa da, klinik deneyimler ve kontrollü deneysel çalışmalar ilaç tedavisinin hastanın rahatı ve rehabilitasyonu açısından kuvvetli bir etkiye sahip olduğunu göstermiştir. Narkotik analjeziklerin tolerans ve bağımlılık yapması sebebiyle devamlı analjezik kullanımı dikkatli bir şekilde kontrol altnnda bulundurulmalıdır. TME rahatsızlıklarının tedavisinde en etkili ilaçlar non-steroid antienflamatuar (NSAI) analjezikler, kortikosteroidler, kas gevşeticiler ve antidepresanlardır. Analjezikler ve kortikosteroidler akut TME rahatsızlıkları ile bağlantılı ağrılarda endikedir. NSAI ve kas gevşeticiler hem akut hem de kronik durumlarda kullanılabilirler. NSAI ilaçlar intra kapsüler ağrılar için yardımcı olur. Bunlar aspirin, ibuprofen, acetaminophen’ dir. lbuprofen (motrin, advil, nuprin) kassal-iskeletsel ağrıları geçirmekte etkilidir. 600-800 mg günde üç kez alındığında derin ağrı etkisini ortadan kaldırır. Eğer ibuprofen etkili olmazsa daha başka NSAI grubu ilaçlar denenir. Sürekli kullanımlarda mide rahatsızlıklarına sebep olabilir, bu nedenle iyi anamnez alınmalı, çok gerekirse yemeklerden sonra alınmasi söylenmelidir. Trisiklik antidepresanlar ise esas olarak orofasial ağnda endikedir.

İlaçların TME rahatsızlığı olan hastalarda kullanımının, akut ağrıyı azaltma, kas spazmlarının çözülmesine yardımcı olma gibi amaçları vardır. İlaçların kullanımı ile hastada sağlanan rahatlama kalıcı tedavilerle mutlaka desteklenmelidir. Yani hastadaki disfonksiyonun sebepleri ayrıntılı olarak incelenmeli ve vakasına göre gerek oklüzal splintler, gerek fizik tedavi yöntemleri, gerek self-care programları ile tedaviye başlanılmalıdır.

Hastalar sadece ilaç tedavisinin etkili olmayacağından endişe duyabilirler, halbuki yapılacak fizik tedavi ile birlikte doğru uygulanacak bir ilaç tedavisi birçok problemi ve şikayeti ortadan kaldırır.

Antienflamatuar ilaçların iltihabi durum meydana gelmişse alınması enflamasyonun tedavisi için yardımcı olur. Bu ilaçlar analjeziklerin desteğiyle ve kandaki düzeyleri yeterli miktarda olarak 2-3 hafta süreyle kullanıldığında başanlı sonuç verirler. Hidrokortizon gibi anti-enflamatuar ilaçlann enjeksiyonu ağrı ve kısıtlanmış çene hareketleri için bir destek oluşturur. İntra-artiküler enjeksiyon (tek defa) yaşlı hastalarda tedaviye yardımcı olurken, 25 yaş altı hastalarda daha az başarılı sonuç verir. Aynca bu tek doz intrakapsüler enjeksiyon eklem dokularında zararli olabilir. Bu sebeple çok gerektiği durumlar hariç kullanılmaz.

5)Fizik Tedavi
Fizik tedavi, müskülo-skeletal ağrıyı azaltmaya ve sensoriyal inputu değiştirerek normal fonksiyonu restore etmeye yarar, enflamasyonu azaltır, kas aktivitesini azaltıp, koordine eder ve güçlendirir, dokulann tamir ve rejenerasyonunu sağlar. Çoğu vakada fizik tedavi diger tedavi yöntemlerine destek özelliği taşır. Fizik tedavi, postür düzeltme, egzersiz, mobilizasyon tedavilerini (mobilizasyondan önce veya o esnada sıcak, soğuk, ultraviyole ve elektriksel stimülasyonun bir kombinasyonu yapılmalıdır) ayrıca, fiziksel ajanlar (elektroterapi ve akapunktur), termal, histokimyasal ve fizyolojik değişiklikler meydana getiren elektroterapi aletleri kullanımını içerir.

Fizik tedavi, ilaç tedavisi ile beraber ağız açıklığında kısıtlılık olan hastalarda ilk akla gelen tedavi yöntemidir. Kısıtlılık ortadan kalktıktan sonra oklüzyon kaynaklı problemlerin varlığı teşhis edilmişse, oklüzal splint uygulamasina geçilmelidir. Hastaya verilen egzersizlerle eklem bağlarının kuvvetlendirilmesi, kas koordinasyonunun sağlanması fizik tedavi yöntemleri içinde önemli bir yer tutar. Hastada varolan tetik noktaları fizik tedavi yöntemleriyle elimine edilir.

Belirgin bir ağrı söz konusu olduğunda, eklem bölgesine ıslak sıcak veya buz uygulaması faydalı olur. Sıcak uygulaması ile, ki tedavide birincil mekanizmadır, uygulanan bölgeye kan akışı artar. Bunun için sıcak nemli havlu, içi sıcak su dolu bir şişe veya dışı bezle kaplı elektrikli ısıtıcılar kullanılabilir. Bu uygulama 10-15 dakika olabilir, 30 dakikayi geçmemelidir.

Sıcak uygulaması gibi, soğuk uygulaması da ağrıyı geçirmek konusunda basit bir yöntemdir. Buz direkt olarak semptom gösteren eklem veya kas bölgesine dairesel hareketlerle baskı yapmadan uygulanabilir. Bu uygulama ile hasta ani bir yanma daha sonrada hafif bir sızı ve uyuşma hisseder. Bu uygulama 5-7 dakikayı geçmemeli ve doku ısınmaya bırakıldıktan sonra tekrar uygulanmalıdır, bu sayede bölgedeki kan akımı artarak doku onarımı da hızlandırılmış olur.

Bir başka soğuk uygulaması spreylerle sağlanır, bunun için genelde ethylchloride ve fluoromethane spreyler kullanılır. Semptomun olduğu bölgeye 3-5 santimetreden 5 saniye süreyle uygulanır. Doku soğuyup tekrar ısındığında tedavi tekrarlanır. Göz, kulak, burun gibi organları korumak için bölge bir havlu yardımı ile örtülmelidir. Sprey tedavisi buz uygulamasına göre doku ile daha uyumludur. Hastanın ağrılarının hafiflemesine göre sıcak veya soğuk uygulaması hekim tarafından tercih edilir. Bunların haricinde ionoforez ve soft lazer uygulamaları fizik tedavi yönünden denenmektedir.

Eklemiçi rahatsızlıklarda, osteoartrit’de ağrı eklem hareketlerini sınırlandırabilir. Başlangıçta bu kısıtlılık tedavi yönünden olumlu olsada, daha sonra kronik hipomobilite ve kas atrofisine yol açar. Böyle bir durumda basit birkaç egzersiz çenenin normal fonksiyonuna dönmesi için faydalı olacaktır. Hastaya dirence karşı ağzını açması ve kapaması söylenebilir, bu durumda gene eksentrik hareket edebilir. Başlangıçta bu hareket bir ağrıya sebep olabilir, daha sonra dokular bu harekete adapte olur ve hastamn gene hareketleri normale döner.

6) Oklüzal Tedavi
TME rahatsızlığı olan hastalarda genellikle oklüzal terapi gerekli olsa da TME rahatsızlığının direkt tedavisi için nadiren gerekli olur. Oklüzyonu tedavi etmek için birçok geçerli sebep vardır: interark veya intraark diş stabilizasyonunun eksikliği, diş mobilitesi, fremitus, oklüzyonla ilgili diş veya restorasyon kırığı, diş hassasiyeti, değişmiş veya azalmış çiğneme fonksiyonu, aşırı yüklenmeye bağlı yumuşak doku uyumsuzluğu.

Birincil oklüzal tedavi çok dikkatli yapılmalıdır, çünkü doğal oklüzal morfolojik değişimin TME rahatsızlıklarının sebebi olduğuna dair çok az bilgi vardır. Daha önceden TME rahatsızlıkları ile ilgili olduğu düşünülen birçok oklüzal problemin, şu anda TME rahatsızlıklarının klinik belirti ve semptomlarına minimal etkisi olduğuna inanıldığı için, kronik maloklüzyonun düzeltilmesinde oklüzal tedavinin yapılması öncelikle sorgulanmalıdır.

TME rahatsızlıkları ile ilgili çoğu oklüzal özellikler klinik belirti ve semptomlarla minimal ilişki gösterdiğinden tedavinin esas kısmının kronik maloklüzyonu degiştirmeye yönelik olduğu tartışmalıdır.
Her ne kadar TME rahatsızlıkları ve oklüzal morfoloji arasında kuvvetli bir korelasyon bulunmasa da, dişhekimleri TME rahatsızlıklarının nihai tedavisi için oklüzal tedavinin gerekli olduğunu düşünürler.

Kronik veya adapte edilmiş maloklüzyonun düzeltilmesine yönelik tedavi uygun olabilir.
TME rahatsızlıkları olan hastada oklüzal degişiklikler göz önünde bulundurulduğunda hekim hastayı tekrar tekrar değerlendirmelidir ve oklüzal tedavi kararını ancak bu değerlendin-meler sonucunda vermelidir. TME rahatsızlıkların tedavisini takiben bu hastalarda oklüzal degişiklikler minimuma indirilmelidir.
Gece bruksizmine bağlı TME rahatsızlıklarının semptomatik tedavisinde anterior rehberliğin diğer rehberliklerden daha iyi ve tüm TME bozuklukları vakaları için optimum eklem yüklenmesi sağlayacağı konusunda bir kesinlik yoktur. Aynca genel olarak TME rahatsızlıklarının düzeltilmesi için kompleks bir oklüzal tedavi ile ideal bir oklüzyon sağlama zorunluluğu konusunda da bir kesin yönergeler yoktur.

Oklüzal Uyumlama:
TME rahatsızlıklarının tedavisi için oklüzal uyumlamanın yararlı olduğu görüşü vardır, fakat TME rahatsızlıkları semptomları ve başağrısını azaltmaya yönelik daha konservatif yaklaşımlar kadar da etkili olmadığı görülmüştür. Bu sebeple bir irreversibl tedavi olan oklüzal uyumlama, TME rahatsızlıkları tedavisinin bir primer komponenti olarak çok zorunlu olmadıkça kullanılmamalıdır. İnterkuspal pozisyonun akut semptomatolojiyi provoke ettiği durumlarda ilk tedavi aşamalarında kısıtlı bir oklüzal uyumlama uygun olabilir. Bruksizmin var olduğu vakalarda oklüzal yüzeylerin proflaktik selektif möllemesi yararlı değildir, daha doğrusu bruksizmi ortadan kaldırmaz. TME rahatsızlıklarının engellenmesi için oklüzal düzenleme hiçbir zaman endike değildir. Oklüzal düzenleme için bir endikasyon varsa bu durumlar, ortodonti-ortognati sonrası tedavinin stabilizasyonu veya rekonstrüktif dental tedavinin bitimi gibi daha önce var olan durumlardır.

A) Restoratif Terapi,
Diger irreversibl tedavilerle beraber restoratif terapi hiçbir zaman esas olmamalıdır, fakat TME rahatsızlıkları semptom ve disfonksiyonel instabilitenin başlangıç çözümlerini takip edebilir.
Fakat, stabilite ve semptomatik düzelme sağlandıktan sonra, restoratif tedavi eşit olmayan yüklenme ve oklüzal kuvvetlerin yeniden dağılımının geliştirilmesinin mümkün olduğu hastalarda, restoratif tedavi göz önünde bulundurulmalıdır.
Geniş restorasyon tedavileri dikkatle yapılmalıdır, çünkü bu değişiklikteki hız TME rahatsızlıkları olan hastalarda bazı risklere sebep olur. Değiştirilmiş oklüzal ilişkiler bir avantaj olarak yüklenme kuvvetlerini yeniden dağıtabilirler, fakat çiğneme sistemindeki diğer stabil durumları bozabilirler.

B) Ortodontik ve Ortognatik Tedavi,
Büyük oklüzal değişikliklerin dental olarak avantajlı olduğunun düşünüldüğü durumlarda, ortodontik tedavi tercih edilen tedavi şekli olmalıdır. Sıklıkla ortodontik tedavi anterior repozisyon tedavisini takiben oklüzal desteği sağlamak üzere tavsiye edilir. Fakat ortodontik tedavi normal bir hastadaki gibi, TME rahatsızlıkları olan hastada da tedavi esnasında stomatik sistemin stabilizasyonunu bozma riskine sahiptir. Fakat post-ortodontik TME hastalarının tedavi görmemiş hastalarla karşılaştırıldığında daha fazla prevalans göstermediğini belirten klinik tecrübelere dayanan yayınlar vardır.

Ortognatik cerrahi, büyük yapısal(kemiksel) mandibular bozuklukların, çatışmaların veya instabilitelerin düzeltilmesi için ortodontik tedavi ile beraber uygulanması gerekebilen bir tedavi seçeneğidir.

7) Cerrahi
Bazı spesifik artiküler bozukluklarda TME cerrahisi etkili bir tedavidir. Tekniklerin karmaşıklığı, komplikasyon olma ihtimalinin fazlalığı, cerrahi olmayan yaklaşımların genellikle tedaviye iyi cevap vermesi, eklem cerrahisinin endikasyonlarını sınırlar.
Anksiyete, depresyon veya kontrol edilemeyen gece bruksizmi olan hastaların zayıf bir cerrahi prognozu vardır.

Amerikan Oral ve Maksillo-Fasiyal Cerrahi Birliği TME cerrahisine yönelik kriterleri belirlemiştir:
1- Uygun görüntülemeyle beraber dokümante edilmiş TME internal bozuklukları veya diğer yapısal eklem bozuklukları,
2- Objektif semptomların veya objektif bulguların bir yapısal bozukluk neticesinde meydana geldiğini düşündüren bulgular,
3- Hastaya engel teşkil edecek boyutta ağrı ve/veya disfonksiyon
4- Daha önceki başarısız konservatif tedaviler,
5- Bruksizm, diğer parafonksiyonel alışkanlıklar, diğer medikal veya dental durumlar veya hazırlayıcı faktörler cerrahinin sonucunu etkileyebilir.
6- Hastayla şu konularda fikir birliğine varılmalıdir: Potansiyel komplikasyonlar, başarı oranı, varılacak hedefler, post-operatif tedaviler ve hiçbir tedavi olmaması gibi altematif yaklaşımlar.
Cerrahi yaklaşım, kapalı cerrahi prosedürleri (artroskopi) ve açık cerrahi prosedürlerini (artrotomi) içerir.
Cerrahi tedavi TME hastalarında en son tercih edilmesi gereken tedavi yöntemidir. Eğer diğer konservatif tedavi yaklaşimlarıyla hiçbir sonuç alınamıyorsa, cerrahi tedavi endike olabilir. Yinede böyle bir kararı uzmanlardan oluşan bir heyet vermelidir.

SONUÇ
Genel olarak oklüzal splintlerin klinik etkinliği tartışmaya yer kalmayacak şekilde herkesce kabul edilmiştir. Oklüzal splintlerin niye başarılı oldukları konusunda tartışmalar vardır. Oklüzal splintlerin etkinliğinin en basit açıklaması, kuvvetlerin dağıtılması suretiyle çiğneme sistemine (dişler, TME ve çiğneme kasları) ters veya aşırı yüklerin gelmesini engellemeleridir. Oklüzal splintlerin çiğneme kaslarındaki ağrıları (myalgia) kas koordinasyonunu sağlayarak gidermedeki etkinlikleri birçok çalışma ve araştırma ile kanıtlanmıştır.

Fikir birliği olmayan konulardan biri, oklüzal splint tedavisini takiben oklüzal uyumlama yapılmasının gerekip gerekmediği konusundadır. Greene, Laskin, Goodman, Cohen gibi araştırmacılar bunun gereksiz olduğu görüşündedirler.

TME rahatsızlık teşhisi konulan hastaların tedavileri tek bir hekim kontrolünde olmamalı, bir ekip tarafından düzenlenmiş bir tedavi programına göre yapılmalıdır.

Hastaların anamnezleri çok iyi alınmalı, rahatsızlığın başlangıcına ve gelişimine ait bilgiler hastadan mutlaka alınmalı, hastanın davranışları iyi incelenmeli ve tedavi programı yapılırken bütün bu özellikler göz önünde bulundurulmalıdır. Hasta tedavi programı konusunda çok iyi bilgilendirilmeli, tedavi hedefleri konusunda da gerçek bilgilere sahip olmalıdır. Öncelikle hastaya rahatsızlığı konusunda bilgi ve kendi kendini koruma eğitimi verilmelidir. Hekim tedaviye başlamadan once ve tedavi süresince hastasına vakit ayırmalı, onu dinlemeli ve sürekli iyi bir iletişim halinde olmalıdır. Daha sonra hastanın durumuna göre ilaç tedavisi, fizik tedavi, psikolojik destek tedavisi, oklüzal splint tedavisi kombinasyonu veya ilaç tedavisi, fizik tedavi kombinasyonu veya sadece oklüzal splint tedavisi oklüzal splint tedavisini takip eden fizik tedavi gibi önceden bir ekip tarafından belirlenmiş tedavi programına başlanılır. Tedavi için düşünülen yöntemlerin tümü zaman sınırlı olmalıdır. Hastanın tedavi programına katılımı sağlanmalı ve sık aralıklarla kontrol randevularına çağrılmalıdır.

Tedavi süresinde hastalığın seyrinde tedavi programında planlanmamış prognozla karşılaşılırsa, hasta yeniden değerlendirilmeli ve gerekli görülürse altematif bir tedavi programına başvurulmalı veya tedavi programında değişiklikler yapılmalıdır.

Konservatif tedavi yöntemlerinden kesinlikle sonuç alınamıyorsa ve hastalığın prognozunun daha kötüye gideceği düşünülüyorsa cerrahi tedavi son seçenek olarak düşünülmelidir.

Uygulanan tedaviler sonuç verdiğinde öngörülen tedavi süresi geçtikten sonra, bu tedavilerin kalıcı olması için yapılması gereken oklüzal değişiklikler varsa, bunlar tamamlanmalı ve hasta uygun aralıklarla devamlı izlenmelidir.

Bu tedavi yaklaşımları göz önüne alındığında, konumuz olan oklüzal splint uygulamasının her TME rahatsızlığı olan vakada tek başına etkili bir tedavi yöntemi olup olamayacağı tartışmalıdır. Ayrıca her TME rahatsızlığı vakası için uygulanabilecek tek bir tedavi yöntemi de yoktur, her vakanın kendine has özellikleri olabilir. Bu nedenle mucize bir reçete olmadığını bilerek, vakayı iyi analiz ederek, hastaya özgü bir tedavi planı çıkarılmalıdır. Her TME hastasının rehabilitasyonu için bir ekip tarafından hazırlanmış bir tedavi programına ihtiyaç vardır ve bu program her vaka için farklı olabilir. Yapılması gereken, problemin degişik yönlerinin farklı uzmanlar tarafından incelenmesi ve tedavi edilmesidir. Bunlar tam bir başarının parçalarını oluşturur. Bu nedenle oluşturulan tedavi ekipleri hastalara multidisipliner yaklaşmalıdır. En iyi tedavi sonuçları optimal bir kombinasyon veya tedavi işlemlerinin belli bir sırayı izlemesi sonucu elde edilir. Bütün tedavi programlarının zaman sınırlamalı olması gerektiği unutulmamalıdır. Sonuç olarak diyebiliriz ki, oklüzal splintler TME tedavilerinde vazgeçilmez yardımcılardır, ancak tek başlarına yeterli bir tedavi unsuru değillerdir.

LİTERATÜR
1) Charles McNeill. Temporomandibular Disorders Guidelines for Classification, Assessment and Management.
2) Management of Temporomandibular Disorders and Occlusion , Mosby-Year Book: Okeson, J.P.
3) A Textbook of Occlusion : Mohl, Zarb, Carlsson, Rugh
4) Clark GT, Solberg WK. Perspectives in Temporomandibular Disorders, Chicago: Quintessence Publishing Co. Inc., 1987.
5) Emshoff R, Bertran S. The short-term effect of stabilization-type splints on local cross-sectional dimensions of muscks of the head and neck. J.Prosthet. Dent. 1998: 80: 457-461.
6) Eversole LR, Stone CE, Matheson D. Psychometric profiles and facial pain. Oral Surg Oral Med Oral Pathol.1985: 60: 269-274.
7) McNamara JA, Seligman DA, Okeson JP. Occlusion, orthodontic treatment, and temporomandibular disorders: A review. J. Orofacial Pain 1995: 9: 73-90.
8) McNeill C. American Academy of Orofacial Pain: Temporomandibular Disorders: Guidelines for Classification, Assessment and Management. Chicago: Quintessence, 1993.
9) Lotzmann U. Okklusionsschienen und andere Aufbissbehelfe: Grundlagen zur Theorie und Praxis. München, Neuer Merkur Verlag 1992.
10) Lundh H, Westesson PL, Kopp S. Anterior repositioning splint in the treatment of temporomandibular joints with reciprocal clicking:
Comparison with a flat occlusal and an untreated control group. Oral Surg 1985; 60: 131- 5.
11) Okeson JP. Long-term treatment of disk-interference disorders of temporo-mandibular joint with anterior repositioning occlusal splint. J Prosthet Dent 1988; 60: 611- 8.
12) Santacatterina A, Paoli M, Peretta R, Bambace A, Beltrame A. A comparison between horizontal splint and repositioning splint in thetreatment of disc
dislocation with reduction. Literatur meta-analysis. J Oral Rehabilitation 1998; 25: 81- 8.
13) Ash MM, Ramfjord SP, Schmiedseder J. Schienentherapie. München, Urban & Schwarzenberg 1995.

Kanal tedavisi; dişin enfekte sinir dokusunun tamamen temizlenip, steril bir ortamda bu boşluğun gerekli genişletmenin yapılmasından sonra doku dostu medikamentlerle (ilaçlarla) doldurulması işlemine denir. Doğru zamanda ve iyi bir şekilde yapılan kanal tedavisinin dişin ve periapikal dokuların sağlığı açısından önemi tartışılmazdır.
Pulpa iltihabının başlangıç safhalarında hastaların hekime başvurmaları sayesinde kanal tedavisine gerek kalmadan kuafaj tedavisi ile diş kurtarılabilmektedir.
Kuafaj, dişin sert dokusundaki enfekte bölümün dikkatlice temizlenmesi sonrasında bu bölgenin doku dostu medikamentlerle sızdırmaz bir şekilde doldurulması ve nihai dolgunun yapılmasına verilen isimdir. Bu tedaviden sonra en az 6 ay olmak üzere hekim tarafından dişin canlılığı kontrol edilmelidir.
Bir başka önemli husus da uzun süreli kronik enfeksiyonlar sonucunda canlılığını yitirmiş dişlerdir. Bu tür dişler hastaya çoğunlukla herhangi bir rahatsızlık vermezler. Ancak vücut direncinin düştüğü durumlarda, hiç beklenmedik bir zamanda ve şekilde şiddetli ağrı, yüzde şişlik (apse) şikayeti ile karşımıza çıkabilir. Bu durumu önlemek amacıyla hiç bir şikayetiniz yoksa bile en az 6 ayda bir kontrol amacıyla doktorunuza görünmenizde fayda olacaktır.

Unutmayalım ki;
Vücudumuzda karşılaştığımız ağrı çeşitleri arasında bizi çaresiz bırakan bir ağrı olan diş pulpası ağrısının bizleri nerede veya nasıl yakalayacağını bilemeyiz, ancak bunu düzenli kontrollerle engelleyebiliriz.

Not:
Kanal tedavisinin iyi yapılması, söz konusu dişin ağızda kalma süresini, yani ömrünü doğrudan doğruya uzatmaktadır. Başarılı bir kanal tedavisi için tecrübeli bir endodontist kadar ortam koşulları ve kullanılan rubber-dam, döner başlıklı endodonti aletleri, lateral kondansasyon gibi olmazsa olmaz unsurlar şarttır. Muayenehanemde bu koşulların yerine getirilmiş olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.

Ağzınızdaki bir kanal tedavisini başarılı olup olmadığını nasıl anlayabilirsiniz?
Aslında oldukça kolay,
Size yapılmış olan bir kanal tedavisinin röntgen filmine baktığınızda, kök kanalının tepeden kök ucuna kadar beyaz konik bir kalınlığa sahip olduğunu görmelisiniz (röntgen filminde ışın geçirmeyen maddeler beyaz gözükür, kanal dolgu maddeleri de beyaz gözükür). Eğer cılız bir beyazlık görüyorsanız veya hatta hiçbir beyazlık görmüyorsanız, size yapılan kanal tedavisi iyi değildir denebilir. Tabii bazen yapı olarak bazı dişlerin kanalları tıkalı olabilir. Bu durumda yapacak fazla bir şey yoktur, yapılabilecek en iyisini yapmaktan başka.

Protez Cerrahi

Protez öncesi Cerrahi
Protez yapımına geçilmeden önce ağızda önce muayene, daha sonra gerekli ise, ki çoğunlukla az da olsa bazı hazırılıklar yapılması kaçınılmazdır, hazırlıklar yapılır.
Protez yapımına başlamadan dolgular, periodontal tedavi, cerrahi girişimler vs. bitmiş olmalıdır. Protezden en üst düzeyde verim alınabilmesi için ağız içi mümkün olduğu kadar elverişli hale gelmelidir. Burada kısaca ağız içinde en sık gereken cerrahi hazırlıklardan bahsetmek istiyorum; protez öncesi cerrahi girişimler ana hatlarıyla dörde ayrılır:

Dişlerle ilgili müdahaleler
Yumuşak dokularla ilgili müdahaleler
Sert doku, yani kemiklerle ilgili müdahaleler
İmplantlar

1. Dişlerle ilgili müdahaleler
Sürmüş veya gömülü kalmış dişlerin çekimi, en sık uygulanan cerrahi girişimdir. Eğer bir diş periodontal açıdan kurtarılamayacak kadar büyük kemik kaybına maruz kalırsa, dişte çürük nedeniyle büyük harabiyet varsa, travma sebebiyle diş uygunsuz bir yerinden kırılmışsa, diş çekilir. Çenelerde yer darlığı veya başka bir sebeple bazen dişler, sıklıkla da 20 yaş dişleri gömülü kalmaktadır. Bunların da yine cerrahi olarak çıkarılması, ileride bir problem çıkmasını engelleyecektir (gömülü 20 yaş dişleri ile ilgili bölüme bakınız! ).
2. Yumuşak dokularla ilgili müdahaleler
Yumuşak dokularda çeşitli doku büyümeleri veya yapı bozuklukları olabilir. Bunlar protez yapımı öncesi cerrahi olarak giderilmelidir.
3. Sert doku, yani kemiklerle ilgili müdahaleler
Yine kemiklerde de düzensizlikler, normal olmayan büyümeler, sivrilikler vs. olabilmektedir. Bunların da protez yapımına başlamadan önce giderilmesinde yarar vardır.
4. İmplantlar
İmplantlar da protez öncesi cerrahi hazırlıklardan sayılmaktadır. Ayrıntılı bilgiyi implantlarla ilgili bölümde bulabilirsiniz.

Gömülü Dişler (çoğunlukla 20 yaş dişleri) ve neden oldukları sorunlar

a) Dişler kemik içinde önce kron kısmı, daha sonra kökleri oluşacak şekilde gelişir.
b) Çene yapısı uygun ise (yani yeterli yer varsa) bu dişler normal bir şekilde sürer ve diğer dişler gibi arkta yerini alır.
c) Eğer yeterli yer yoksa, 16 yaşından itibaren bu dişler kemiğin içinde saklı kalır ve biz gömük dişlerden bahsederiz.
d) Gömük dişler aşağıda sayılan komplikasyonlara yol açabilirler:
– Söz konusu dişin üzerindeki ve çevresindeki dişetinin iltihaplanması (perikronit):
Bu olay şiddetli ağrı, ateş, yutkunma güçlüğü ve ağız açıp kapamada zorluklara neden olabilir. Dikkate alınmazsa ciddi apselere (cerahat dolu şişliklere) neden olabilir.
– Çevre kemiğin iltihaplanması
– Komşu dişin hasar görmesi
– Bir kist oluşması ve çevre kemiğin zayıflaması
e) Bu dişlerin baskısı ile diğer dişlerin öne doğru kayması ve bunun sonucu olarak çapraşıkların ortaya çıkması.
Operasyon sırasında karşılaşılabilecek ve hastaların önceden bilip hazırlıklı olmalarında
yarar olan, engellenemeyecek komplikasyonlar:
Üst küçük ve büyük azılar sinüs boşluğu ile yakın ilişkidedirler (özellikle gömüklerse).
Bahsi geçen dişlerin cerrahi olarak çıkarılmaları sırasında, elde olmayan sebeplerle, sinüs açılabilir. Bu durumda, bu açıklık cerrah tarafından sıkıca kapatılmalıdır. Ondan sonraki en az 3 hafta hasta ağırlık kaldırmamalı, ıkınmamalı, hapşırmamalı ve burnunu basınçla temizlememelidir. Bu şekilde bölge eski sağlığına kavuşabilecektir.
Alt çenede ise özellikle 20 yaş dişleri alt çene kemiğinden geçen mandibuler kanala çok yakındırlar. Gömük 20 yaş dişi çekimi sırasında bu kanal açılabilir. Alt çenede alt dudak duyusunu alan (ancak hareketle ilgisi olmayan) ve buradan geçen sinir nadiren de olsa zedelenebilir. Bu tür sinir zedelenmelerinde oluşan alt dudak his kaybı genellikle geçici olur, ancak nadiren de olsa kalıcı olabilir.

Diş çekiminden sonra nelere dikkat etmeliyiz?
Diş çekimi, koruyucu tedavi yöntemlerine cevap vermeyen ve son çare olarak ağızdan uzaklaştırılmasına karar verilen dişlere uygulanan bir tedavi yöntemidir. Eğer mecburen herhangi bir dişimizi çektirmek zorunda kalırsak(!):
Öncelikle, eğer bir genel hastalığımız varsa hekimimiz sormasa dahi rahatsızlığımızı, ilaç kullanıyorsak kullandığımız ilaçları bildirmemiz gerekir.
Diş çekiminden önce ağzımızı antiseptik (Mikrop öldürücü) bir gargara ile çalkalamamız eğer gargaramız yok ise dişlerimizi iyice fırçalamamız, çekim sonrasında meydana gelebilecek iltihaplanmaları oldukça aza indirecektir.
Anesteziniz yapıldıktan (Dişiniz uyuşturulduktan) sonra, çekimden önce ağzınızı son bir kez çalkalayın ve çekimden sonra ağzınızı en az yarım saat süre ile çalkalamayınız. Ağzınızı çalkalarsanız çekimden sonra iyileşmeyi sağlayacak olan kan pıhtısının oluşumunu engeller ve çekim yarasının iyileşmesinin gecikmesine sebep olursunuz.
Diş çekimini takiben diş hekiminizin yerleştirdiği tamponu 15-20 dakika kadar sıkıca ısırın ve daha sonra atınız.
Diş çekimi sonrasında sızıntı şeklinde kanamanız olacaktır. Bu kanama 6 saat ile 24 saat arasında bir süre devam edebilir. Kanın tükürüğünüzü boyama özelliği çok olduğunu düşünüp paniğe kapılabilirsiniz, sakin olun, eğer çok korkuyorsanız diş hekiminize müracaat ediniz.
Diş çekimi sonrasında ağrınız olabilir, aspirin haricinde herhangi bir ağrı kesici alabilirsiniz. Özellikle uyuşukluğunuz geçerken ağrı en yüksek değerine ulaşır. Bu normal bir durumdur, meraklanmayınız.
Diş çekimi sonrasında meydana gelen boşluğa dilinizi ya da herhangi bir aleti sokup kurcalamayınız dişler çene kemiğinize bağlı olduğundan çekim sonrasında kemik ortaya çıkar ve siz çekilen dişten parça kaldığını düşünebilirsiniz. O bölge ile hiç ilgilenmeyin, birkaç gün içerisinde açık kemiğin üzeri dişetiniz ile örtülecektir.
Eğer mümkünse 24 saat süre ile sigara içmeyiniz, alkollü içkilerden kaçınınız.
Diş çekiminden sonra mümkünse başınızın altına yüksekçe bir yastık koyup, çekim yaptırdığınız gün yatıp dinleniniz.
Diş çekiminizi takiben uyuşukluğunuz geçinceye kadar birşey yemeyiniz. Farkında olmadan uyuşuk olan bölgeleri ısırıp yaralayabilirsiniz.
Diş çekimini takiben 24 saat sonra normal ağız bakımı uygulamalarına devam edebilirsiniz.
Eğer diş çekimini takiben yüzünüzde şişme, ağrı, 24 saat’i geçen kanama, ağızda kötü bir tat ve koku hissi olursa derhal diş hekiminizi arayınız!

NOT:
Bu kısım İstanbul Diş hekimliği Odası Eğitim Komisyonu tarafından hazırlanmıştır.

Alt üst çene bağlanmış durumda beslenme (çene kırıkları sonrası)
Çene kırıkları tedavisinde uygulanan intermaksiller fiksasyon sırasında alt ve üst çene en az üç hafta birbirine bağlı olarak hareketsizleştirilmektedir. Bu süre içerisinde ağız açılıp kapatılamadığı için gıda alımı bir problem olmaktadır. Hastanın genel sağlık durumunun da sağlam tutulabilmesi için bu sürede iyi beslenmesi gerekmektedir. Beslenme en iyi dişhekiminizin tarif ettiği gibi bir pipet yardımıyla gerçekleşir.

İşte bazı tavsiyeler:
a) Mikserden geçirilmiş gıdalar:
Püre haline getirilmiş ve etsuyunda inceltilmiş et ve sebze
Patates püresi (sütlü)
Süt, krema veya yoğurtla karıştırılmış püre halinde meyvalar
Çorbalar
Yoğurt
Meyva, sebze suları

b) Özel gıdalar:
Kokteyl:
2 yumurta
100 gr torba yoğurdu veya labne
100 gr portakal suyu ve şeker iyice karıştırılacak

Cerrahi girişim yapılacak veya yapılmış olan hastalar için yararlı bilgiler
Komplikasyonsuz bir tedavi süreci için aşağıdaki tavsiyelere uymanız rica olunur:

Cerrahi öncesi
-Tok karnına randevuya gelmeniz
-Diş ve protezlerinizi iyice temizlemeniz (yara bölgesindeki bir enfeksiyona engel olmak için)

Cerrahi sonrası birinci ve ikinci gün
– Anestezinin etkisi sürdükçe yemek yenmemelidir
– Sıcak yiyecek ve içeceklerden kaçınmak
– Sıcaktan, örneğin güneş banyosundan kaçınmak
– Çok yorucu işlerden uzak durmak
– Yatarken başı yüksekte tutmak, örneğin ikinci bir yastık kullanmak
– İlaçları aksatmadan kullanmak
– Ağız hijyenine özellikle dikkat etmek
– Alkol ve sigarayı azaltmak, mümkünse hiç kullanmamak
– İlk 2 ilâ 3 gün oluşan şişlik normaldir. Ancak bunu en az düzeyde tutmak için ilk 48 saat operasyon bölgesini dışarıdan mümkün olduğunca soğutmak yararlı olur
– Yara sonradan tekrar kanamaya başlarsa, temiz bir mendil alıp düğümleyin, veya gaz veya pamuk bir tampon hazırlayıp yara üstüne yaklaşık yarım saat baskı yapın; bu durumda suyla çalkalamak veya tükürmek kanamanın sadece artmasına neden olur. Bunların hiçbiri işe yaramazsa tekrar bana danışınız!

3. günden sonra
– Ağız hijyenine özen göstermeye devam
– Günlük normal hayata devam
– Ağız açıklığında aşırı bir azalma olduğunda bana danışınız!

ÖNEMLİ NOTLAR:
– Ameliyat randevunuza gecikecek veya gelmeyecek iseniz, mutlaka önceden haber veriniz!
– Ameliyat sonrası şiddetli kanama veya enfeksiyon olursa mutlaka muayenehanemize, kapalı olduğu gün ve saatlerde ise cep telefonuma başvurunuz!

Çok Önemli:
Ameliyat sonrası, reflekslerinizde meydana gelebilecek geçici yavaşlama nedeniyle, araç kullanmamanızı şiddetle tavsiye ederim.