Ruhrweiss – Priv.-Doz. Dr. Bilhan

Ihr Zahnarzt in Bochum - Ihre Zahnarztpraxis im Ruhrgebiet - Dr. Bilhan

HASTALAR İÇİN

TAM PROTEZ TESLİM ALINDIKTAN SONRA DİKKAT EDİLECEKLER

PROTEZ VURUNCA NE YAPMALIYIM?

Protez vurukları olursa hemen hekiminize başvurmalısınız. Hekim vuruğa neden olan etkeni bulur ve ortadan kaldırır. Vuruk yerinin iyileşmesi için ilaç kullanılması, protez baskı yaptığı sürece hiçbir işe yaramayacaktır, bu nedenle ilaç kullanımından kaçınılmalıdır.

Küçük vuruklar hızlı iyileşirken, büyük vuruklar iyileşmek için zamana ihtiyaç duyarlar. İlk kontrolden sonra yaklaşık bir hafta içinde tekrar bir hekim kontrolü gereklidir. 

Alt-üst protez dişlerinin birbiriyle olan uyumsuzluğu da vuruklara neden olabilir. Bu nedenle, hekiminiz uyumlama yapacaktır, hatta yarım gün bu işlemi laboratuvarda yapmak amacıyla, protezi sizden almak zorunda kalabilir. Kendiniz protez üzerinde asla düzeltme yapmaya kalkışmayın. 

PROTEZİN TUTUCULUĞU DEĞİŞTİRİLEBİLİR Mİ?

Alışma dönemi sonrası protezin tutuculuğu sizi tatmin etmiyorsa, hekiminize başvurunuz. Çoğunlukla ufak değişikliklerle tutuculuk düzeltilebilir. Yapıştırıcı toz ve kremler genellikle gerekmez, gerekirse de sadece hekiminizin tavsiyesi üzerine kullanmalısınız ve bu da sadece geçici bir süre için olmalıdır.

PROTEZİ NASIL TEMİZLEMELİYİM?

Protezinizi her gün özel protez fırçası ve sabun veya diş macunu ile temizleyin. Her öğünden sonra protezlerinizi suyla titizlikle yıkayınız, bu sırada protezi lavabonun tabanına yakın tutunuz, çünkü yukarıdan kayıp düşerse, kırılabilir. Protezinizi temizlerken, yumuşak bir fırçayla damak ve dilinizi de temizlemeyi ve masaj yapmayı ihmal etmeyin, böylece olası bir mantar enfeksiyonunu da engellemiş olursunuz.

PROTEZLERİ GECELERİ DE TAKABİLİR MİYİM?

İstiyorsanız, protezleri gecede takabilirsiniz. Diş hekiminiz muhtemelen protezinizi gece takmamanızı tavsiye edecektir, ki mukoza dinlenmeye fırsat bulsun. Protezinizi çıkardıktan sonra çok iyi temizleyin ve kuru olarak saklayın. Kuru saklarsanız, protez akrilinin kurumasına neden olabilirse de, bu sayede bakteri ve mantar büyümesine engel olabilirsiniz.

PROTEZLERİN HEKİM TARAFINDAN ZAMAN ZAMAN KONTROL EDİLMESİ GEREKLİ MİDİR?

Kemiğiniz zaman içinde yavaş yavaş eriyeceği için, belirli aralıklarla hekiminizi ziyaret etmeniz ve protezin dokulara uyumunun kontrol edilmesi yararlı olacaktır. Protezin besleme veya yeniden yapılması gerekebilir. Tedavinin başarısı sizin iş birliğinize bağlıdır. Kullanım sırasında dikkat edeceğiniz hususlar, temizlik işlemleri ve düzenli hekim kontrolleri bir bütün olarak sizin iş birliğinizi gerektirmektedir.

Dr. Hakan Bilhan

İmplantoloji

Protetik Diş Tedavisi

Estetik Diş Hekimliği

Zirkon

İmplant Protez

Hassas Tutucular

Hareketli Protezlerde İlk Gün

Hareketli Protez Bilgileri

Porselen

Faydalı web sayfaları:
www.aboutdentalimplants.info

www.implantsdental.info

www.implantsinformation.info

www.istanbul-dentistry.com

www.istanbul-zahnarzt.com

www.prosthodonticsimplants.info

www.dis-doktoru.com

HASTALAR İÇİN ORAL İMPLANTOLOJİ BİLGİLERİ
Oral implantasyon, yapay diş köklerinin çene kemiğine veya üzerine yerleştirilmesi işlemidir.
İmplantlar protez veya köprü ayağı olarak görev yaparlar. Böylece dişler tekrar fonksiyonel ve estetik görünümlü hale gelirler.
Yeni jenerasyon implantlar doku dostu malzemelerden yapılmıştır; çene kemiği tarafından kolayca tolere edilirler ve kemikle kaynaşırlar.
Her vaka farklı olduğundan bir süre garantisi verilememekle beraber, implantlar çene kemiğinizde ömür boyu da kalabilirler.

İmplantlar 30 yılı aşkın süredir diş hekiminin hizmetindedir.
Bu 30 yıl zarfında implantolojide ve implant tip ve şekillerinde büyük değişiklikler ve çeşitlilikler ortaya çıkmıştır.
İmplantoloji’nin ilk 15-20 yılındaki kargaşa, yerini özellikle son 10 yılda düzenli, herkesin kabul ettiği belirli kurallara bırakmıştır.

Artık vida şeklinde (diş kökü şekline de çok benzediği için), titanyum metalinden yapılma ve çift fazlı, yani implant ameliyatından en az 3 ila 6 ay
sonra protetik rehabilitasyon yapılan implantlar, ideal olarak kabul edilmektedirler. Bu süre 10-12 aya kadar uzayabilmektedir. Kabul gören bir
düşünce de, eğer uygun koşullar yerine getiriliyorsa, implantların hemen yüklenebileceği felsefesidir.

Ağız içi implantlar çene kemikleri içine yerleştirilen yapay diş kökleri gibi düşünülebilir.
İmplantlar doku dostu maddelerden yapılmaktadır, böylece kemik tarafından rahatlıkla kabul edilebilirler. 

  • PLANLAMA SAFHASI

İlk muayene sonucu implant’ın sizin için geçerli çözüm olduğu ve sizde bir implant uygulamasının mümkün olduğu ortaya çıktığı takdirde, diğer aşamaların planlamasına geçilebilir ve diş hekiminizin tetkikiyle size uygun implant tipi ve çalışma şekli seçilir. Bunun için röntgen incelemeleri,
modeller (alınan ölçülerle elde edilen), bazen de tahliller ve tıbbi konsültasyonlar gerekmektedir. Hasta olarak sizin de gayretiniz, implantınızın
başarısını etkileyecektir. Ağzınızda, özellikle ağzınızdaki implantlar çevresinde mükemmel bir hijyen ve temizlik sağlamanız şarttır.

Ben size bu konuda ayrıntılı  bilgi vereceğim.

  • UYGULAMA

Genelde implantasyon lokal anestezi ile yapılabilen bir işlemdir.
Her ağız içi ameliyat’da olduğu gibi, bu operasyon sonucu da yanak ve dudaklarda şişme, veya kan toplanması olabilir.
Ağrı daha az ve nadir görülür. 
Ameliyatın özel bir zorluğu yoktur. İtina ve titizlikle çalışıldıktan sonra, ağız içi herhangi bir ameliyattan farkı yoktur.
Zaman zaman ameliyat sırasında, önceki tetkikler olumlu gözükmesine rağmen, operasyon sırasındaki bulgular doğrultusunda implantasyondan vazgeçilebilir. 

  • İYİLEŞME SÜRESİ

Hemen yüklenemeyen tip implantlarda, ki biz bunları tercih ediyoruz, iyileşme genelde 3 (alt çene) ilâ 6 (üst çene) ay sürer. Bu süre zarfında
implantlar çiğneme basıncına karşı korunmalıdır ki, iyileşme tehlikeye atılmasın.

  • KOMPLİKASYONLAR

Hiçbir tedavi risksiz değildir. Bir enfeksiyon ihtimali her zaman bulunmakla birlikte, ciddi bir durum hemen hemen hiçbir zaman oluşmaz.
Üst çenede maksiller sinüs ve burun tabanı implantasyon sırasında açılabilir. Ancak bu bir başarısızlığa sebep olacak diye bir kural yoktur.
Alt çenede alt dudak duyusunu alan  (ancak hareketle ilgisi olmayan) nadiren de olsa sinir zedelenebilir. Bu tür sinir zedelenmelerinde oluşan alt
dudak his kaybı genellikle geçici olur, ancak nadiren de olsa kalıcı olabilir. Böyle bir durumda implant’ın yerinde bırakılıp bırakılmıyacağına karar verilmelidir.
Bazen implant’ın kemikle bütünleşmemesi sonucu implant gevşeyerek düşer veya hekim tarafından uzaklaştırılmak zorunda kalır. Her vakada ayrı
ayrı değerlendirilmek suretiyle, hastada tekrar bir implantasyon düşünülüp düşünülemeyeceğine karar verilir.

  • BAKIM

Yetersiz bakım (kötü ağız hijyeni), çoğunlukla implant çevresinde bir enfeksiyona neden olur. Bu durum bir implant’ın ömrünü oldukça kısaltabilir.
Bu nedenle hasta implant ve ağzının bakımına mutlaka hassasiyet göstermelidir ve diş hekimine en az 6 ayda bir kontrole gelmelidir.

Bu bilgi formu size genel bilgiler vermektedir. Ancak her vakanın kendine has ayrı ayrı özellikleri olabilmektedir.
Bu nedenle özel olarak sorularınızı cevaplamaktan mutluluk duyarım.

Son olarak belirtmek isterim ki implantlar diş hekimliğinde çağı değiştirmiş son derece yardımcı malzemelerdir.
İmplantlar gereken yerde uygulanırsa hepimizin yüzünü güldüren sonuçlar vermektedir.

Dr. Hakan Bilhan

İmplantlar hakkında güvenilir bilgiler elde edilebilecek yabancı siteler:

Mayo Clinic:
http://www.mayoclinic.com/health/dental-implants/HA00026

American Dental Association:
http://www.ada.org/public/topics/implants.asp#faq

Association of Dental Implantology UK:
http://www.adi.org.uk/public/implant/index.htm

British Dental Health Foundation:
http://www.dentalhealth.org.uk/faqs/leafletdetail.php?LeafletID=20

The University Dental and Implant Centre UK:
http://www.udp.org.uk/articles/treatments/Implants.html

Association of Dental Implantology UK:
http://www.adi.org.uk/public/implant/patient1page.pdf#search=%22dental%20implants%22

Canadian Dental Association:
http://www.cda-adc.ca/en/oral_health/procedures/dental_implants/index.asp

Academy of Osseointegration:
http://www.osseo.org/resources/implant_faqs.htm

Periodontoloji

Geriatrik Diş Hekimliği

Estetik Diş Hekimliği

Breaching - Beyazlatma

Çene Kırıkları

Alt üst çene bağlanmış durumda beslenme (çene kırıkları sonrası)
Çene kırıkları tedavisinde uygulanan intermaksiller fiksasyon sırasında alt ve üst çene en az üç hafta birbirine bağlı olarak hareketsizleştirilmektedir. Bu süre içerisinde ağız açılıp kapatılamadığı için gıda alımı bir problem olmaktadır. Hastanın genel sağlık durumunun da sağlam tutulabilmesi için bu sürede iyi beslenmesi gerekmektedir. Beslenme en iyi dişhekiminizin tarif ettiği gibi bir pipet yardımıyla gerçekleşir.

İşte bazı tavsiyeler:
a) Mikserden geçirilmiş gıdalar:
Püre haline getirilmiş ve etsuyunda inceltilmiş et ve sebze
Patates püresi (sütlü)
Süt, krema veya yoğurtla karıştırılmış püre halinde meyvalar
Çorbalar
Yoğurt
Meyva, sebze suları

b) Özel gıdalar:
Kokteyl:
2 yumurta
100 gr torba yoğurdu veya labne
100 gr portakal suyu ve şeker iyice karıştırılacak

Amalgam nedir?

Kabaca amalgam gümüş, kalay, çinko, bakır gibi metal tozlarının cıva ile karıştırılması ile elde edilen bir alaşımdır.
Amalgam, mekanik dayanıklılığı nedeniyle çok uzun yıllardan beri diş hekimliğinde dolgu maddesi olarak kullanıla gelmiştir.
Yaklaşık on yıl öncesine kadar gerçekten de alternatifi olmayan bir dolgu maddesiydi.
Ancak günümüz teknolojisinde kompozit ve porselen gibi estetik malzemeler dayanıklılık açısından oldukça tatmin edici düzeye getirilmişlerdir.

Bu nedenle, ben muayenehanemde başlangıçtan beri amalgam zorunlu olmadıkça kullanmıyorum. Bunun nedeni gelişmiş ülkelerde bir histeri haline dönüşen amalgam düşmanlığı değil (bu konuda, merak ediyorsanız, internet’de toksisite veya amalgam anahtar sözcükleri ile binlerce makale, sayfa veya site bulabilirsiniz), daha çok bilimsel araştırmalarla çok şiddetle korozyona uğradığının bulunmuş olması ve ayrıca çirkin görüntüsüdür.
Hiç şüphe yok ki, amalgam, daha doğrusu cıvanın vücudumuza ve çevreye toksik (zehirli) etkileri ve zararları vardır. Ancak ben bunun abartıldığı miktarda olduğuna inanmıyorum. Bu denli küçük miktardaki cıva kanımca ne kronik baş ağrılarına, ne de saç dökülmesi gibi radikal sonuçlara neden olabilir.
Ancak çevre bilinci açısından düşünürsek, bu kadar diş hekiminin atık sular yoluyla amalgamdan artan cıvayı kanalizasyona vermelerinin kümülatif etkileri olabilir….
Her şeye rağmen eğer mevcut bir amalgam dolgu çok eskimemişse ve bir süre daha idare edecekse, ben şahsen söz konusu dolguları bir süre daha ağızda tutma taraftarı olduğumu rahatlıkla söyleyebilirim.

Bu bölümün ana amaçlarından biri genellikle göz ardı edilen çocuklarda, yani prepubertal dönemde görülen TME rahatsızlıklarının literatür desteği de alarak kısaca ele alınmasıdır. Çocuklarda bazı durumlar benzer olsa da, birçok farklılıklar da vardır. En belirgin değişikliklerden biri büyüme ve gelişme döneminde olan bir kranio-fasial bölgede tedavi planı yapılıyor olmasıdır. Tedavi yapılırken ve planlanırken bu fark unutulmamalıdır. Bir başka belirgin fark ise; çocuğun çiğneme sisteminde oluşan degişiklikleri büyüklere oranla daha iyi bir şekilde tolere edebilme yeteneğinin varlığıdır. Dengesiz oklüzal değişiklikler (örneğin çelik kuronlar ile yapılan yanlış bir restorasyon) çocuklar tarafindan fark edilmezken, daha küçük bir oklüzal değişiklik yetişkinlerde daha fazla zorluk yaratır. Bu fenomen klinik olarak düzenli bir biçimde izlense bile bilimsel olarak açıklanamamıştır.

Çocuklarda TME düzensizliklerini anlamak için, şu 3 soru sorulmalıdır:
A-Çocuklarda TME düzensizlikleri bir problem midir?
B-Çocuklarda TME düzensizlikleri nasıl tedavi edilir?
C-Erken tedavi, TME düzensizliklerini önleyebilir mi?

A-ÇOCUKLARDA TMED BiR PROBLEM MiDiR ?
Bilimsel litaretürlere bakarsak, çocuklarda ve genç yetişkinlerde anlamlı sayıda epidomiyolojik çalışma yapıldığı görülür. Bu çalışmaların bir kısmı 5-7 yaş arasını kapsasa da birçoğu genç yetişkinlerle ( 8-10 yaş ) ilgilidir. Bu çalışmalar TME düzensizliklerinin işaret ve semptomlarının prevalansına bakış açısı getirir. Bir çok çalışma bulguları semptomlar veya işaretler kategorilerden birine yerleştirilir. Semptomlar değerlendirme sırasında hasta tarafından bildirilen durumlardır. İşaretler ise hastanın muayenesi sırasında belirlenen durumlardır.

SEMPTOMLAR:
Birçok çalışmada semptomlar hastaya TME düzensizlikleri ile ilgili en sık rastlanan şikayetlerin sorulmasıyla belirlenir. En sık sorulan sorular:
· Ağzını açarken ağrı oluyor mu?
· Çiğnerken ağrı var mı?
· TME de ses varmı yada duyuyor musun?
· Dişlerini sıktığının veya gıcırdattığının farkında mısın?
· Sık sık baş ağrısı oluyor mu?

İŞARETLER:
Her çalışmada hastalar TME düzensizlikleri ile ilgili en sık rastlanan işaretlere göre muayene edilmişlerdir (kas hassasiyeti, TME hassasiyeti, TME sesleri, mandibuler hareketlerde kısıtlılık). Birçok çalışmada oklüzyon da rapor edilmiştir. Semptomlar ve yaşa göre belirlenen işaretler tanımlanmıştır. Bu çalışmalar TMED ile ilgili semptom ve işaretlerin prevalansının çocuklarda çok yüksek olduğunu göstermiştir. Çalışmalarda işaret ve semptomların genellikle yaş ile arttığının görülmesi ilginçtir ve bu çalışmaların sonucunda bulgularda çok büyük bir farklılık olduğu görülmüştür. Ancak bulunan değerlerin yetişkinlerin değerleriyle karşılaştırılması sonucunda elde edilen sonuç çocuklarda da TME düzensizliklerin sık olarak rastlandığı, ama bu değerlerin yaşla birlikte hep bir artış gösterdiğidir. Değerler yetişkinlerde çocuklara göre daha fazla çıkmaktadır.

Hem bu çalışmalar, hem de diğerleri TME düzensizliklerine bağlı semptomların prevalansının % 20-74 arasında, işaretlerin prevalansının ise % 22-68 arasında olduğunu göstermektedir. Birçok hekim hem prevalansdaki yüksekliği, hem de işaret ve semptomlardaki büyük değişikliği sorgulayacaktır.

Bu bulguların anlamlılığını anlamak için, incelenen işaret ve semptomlara daha iyi bakmak gerekir. Sorulması gereken önemli bir soru; rapor edilen bulgulann çiğneme sistemi yapılarındaki hastalık veya sağlığın doğru bir göstergesi olup olmadığıdır. Örneğin sık olan başağrıları her zaman TME düzensizlik işareti midir? Düşünülmesi gereken bir başka faktör ise kas hiperaktivitesinin oluştuğudur. Bu çalışmalarda sık sorulan bir soru; dişlerini sıkıyor ya da gıcırdatıyor musun? Sıkma veya gıcırdatma çoğunlukla çocuk uykudayken olur ve bu yüzden de hastalar sıklıkla bu aktivitelerden haberdar değildirler. Yapılan çalışmalarda genç yetişkinlerde diş gıcırdatmanın farkında olunmasıyla, anlamlı derecedeki diş gıcırdatmanın arasında çok zayıf bir ilişki olduğu gösterilmiştir. Benzer bir başka problem deneklere eklem seslerini bildirmelerinde oluşur. 6-19 yaşları arasındaki popüllasyonda denekler tarafindan belirlenen TME sesleri arasında çok zayıf bir ilişki olduğu gösterilmişdir. Ayrıca deneklerin bildirdikleri ile muayene sırasında belirlenen bulgular arasında ağrı ve hareket sınırları hakkında hastaların aileleri sorgulandıklarında bile çok zayıf bir bağlantı olduğunu göstermişlerdir.

Semptomlarda olduğu gibi, bu çalışmalarda rapor edilen işaretlerin oranı dikkatle ele alınmalıdır. Örneğin eklem seslerinin kayıt edilmesinde farklı tekniklerin kullanılması aynı hastada bile farklı sonuçlar doğuracaktır. Ayrıca muayene eden hekimler arasındaki (reliability) güvenirlilik bile tartışmalıdır. Tüm bu degişkenler rapor edilen TME sesleri değerlendirilirken göz önünde tutulmalıdır.

Özetle, TMED’in işaret ve semptomlarının genç popülasyonda oldukça sık olduğu görülmektedir. Çok az sayıda çocuğun bu tarz problemden şikayet ettiğinin görülmesi muhtemelen çocukların toleransına bağlanabilir. Belki de bu oranlar genç popülasyondaki çiğneme sistemi disfonksiyonunun gerçek göstergesi değildir. Yetişkin popülasyonun %10 unda çiğneme sistemi ile ilgili bir rahatsızlık olduğu bildirilirken sadece %5’inde tedaviye ihtiyaç vardır. Bu oranın çocuklarda çok daha düşük olduğu yazarların ortak görüşleridir.

TMED COCUKLARDA NASIL TEDAVİ EDiLiR ?
Çok çeşitli makaleler ve kitaplar TMED’ nin çocuklardaki tedavisini anlatsa da çok az bilimsel data tedavilerin gerekliliğini ve etkinliğini desteklemektedir. Bu problemleri inceleyen az sayıdaki çalışmalardan birinde, Ingerslev TMED işaret ve semptomlarina sahip 366 çocuğun tedavilerini tanımlar. Çalışmaya anlamlı sayıda hasta dahil edilmiş olsa da, teşhis ve tedavi için çok iyi kontrol edilmemiştir. Çalışma çocuklardaki TME düzensizliklerinin çoğunun tedavisinde reversible, konservatif tedavilerin etkili olduğunu bildirmektedir. Ingerslev 6 aydan sonra çocuklarin % 57′ sinde işaret ve semptomların kaybolduğunu, % 34′ ünde semptomların kaybolduğunu, fakat bazı hafif şiddetteki işaretlerin devam ettiğini bildirmiştir. Çocukların sadece %9 ‘ unda 6 aylık konservatif bir tedavi sonucunda herhangi bir degişiklik olmamıştır.

Çocuklarda TME düzensizliklerin tedavisi için iyi kontrol edilmiş çalışmalar olmaması, yetişkinlerde yapılan çalışmalardan sonuç çıkarmaya yöneltir. Yetişkinlerdeki TME düzensizliklerin uzun dönem tedavileri gözden geçirilirse, konservatif tedavinin hastaların %80′ inde etkili olduğu görülür. Bu sonuçlar Ingerslev’in çocuklardaki çalışmasıyla paralel gözükmektedir.

Sonuç olarak, çocuklardaki birçok TME düzensizliğinin konservatif ve geri dönüşümlü tedavilerle etkili bir biçimde tedavi edilebileceği görülmektedir. Hafif dereceli fizik tedavi (ısı, masaj), hafif analjezikler ve okluzal apareyler gibi tedaviler uygundur. En uygun oklüzal apareyler hastanın okluzyonunu sürekli olarak değiştirmeyecek olanlardır. Düz yüzeyli apareyler kas fonksiyonlarını rahatlatarak kas ağrılarında azalmalara sebep olur. Şu da bilinmelidir ki, bir oklüzal aparey – özellikle sert akrilikten yapılmış olan bir aparey – eğer uzun dönem kullanılırsa, ark gelişimini kısıtlayabilir. Bu yüzden oklüzal aparey kullanımının 2 ayla sınırlandırılması uygundur. Yazarların görüşü de çocukların çoğunun tedaviye cevap verdiği ve oklüzal aparey kullanımının 4 ila 6 haftalardan sonra elimine edilebileceğidir.

Çocuklardaki TME düzensizliklerinin tedavisini değerlendiren iyi kontrol edilen çalışmalara ihtiyaç duyulduğu kesindir. Bu çalışmalar tedavileri değerlendirdiği için önemlidir ve teşhis için bir kontroldürler. Çocuklardaki bir çok TME düzensizlikleri 2 ana kategoriden birine ayrılabilir. Çiğneme kaslari diizensizlikleri ve disk deranjmanları. Etyolojileri ve tedavileri farklıdır ve bu yüzden bu düzensizlikler ayrı ayrı ele alınmalıdır.

ERKEN TEDAVİ TME DÜZENSİZLİKLERİNİ ÖNLEYEBiLiR Mi ?

Bu dönemde, hiç bir bilimsel çalışma TME düzensizliğinin önlenebildiğini bildirmez. Bazı hekimler ve yazarlar çeşitli oklüzal durumları olan bir çocuğun erken tedavisinin yetişkinlikteki bir TME düzensizliklerini azalttığını bildirseler de, herhangi bir dokümantasyon mevcut değildir. Bu alanda uzun dönemli çalışmalara ihtiyaç vardır.

Bir düzensizliği önleme kavramı söz konusu olduğunda, etyolojik faktörlerin kontrolü çok önem kazanır. TME düzensizliklerinin önlenmesi düzensizliğe sebep olduğu düşünülen etyolojik faktörlerin kontrolünü içermek zorundadır. Bu faktörlerden biri oklüzal durumdur. Bazı hekimler derin kapanış, çapraz kapanış ve açık kapanış gibi oklüzal durumları TME düzensizliklerine neden olan hazırlayıcı faktörlerden sayarlar. Eğer oklüzal durum tek etyoloji olsaydı, probleme yönelik bir tedavi gelecekteki TME düzensizliği oluşma şansını azaltırdı. Ne yazık ki, travma, emosyonel stres, bruksizm ve çeşitli sistemik durumlar gibi diğer etyolojik faktörler TME düzensizlikleri gelişmesinde sorumlu olabilmektedirler. Bu da çocuğun oklüzal durumu geliştirilse bile, TME düzensizliklerin diger etyolojik faktörler kontrol altına alınana kadar gelişeceğini gösterir. İşte diş hekiminin problemi de buradadır. Bir diş hekiminin tüm etyolojik faktörleri kontrol edebilmesi ve TME düzensizliğini önleyebilmesi mümkünmüdür? Bir diş hekimi travmayı, duygusal stresi, sistemik durumları ve bruksizmi kontrol edebilir mi? Bu elbette ki imkansızdir. Farklı bir açıdan bakarsak, eğer çeşitli oklüzal durumlar TME düzensizliklerine neden olursa, bu durumların erken düzeltilmesi, gelecekteki bir düzensizliğin oluşmasını azaltabilir. Bazı çalışmalar çeşitli oklüzal durumları çeşitli işaret ve semptomlar ile ilgili olduğunu göstermektedir. Fakat hala bazı çalışmalar da aralarında anlamlı bir bağıntı olmadığını göstermektedir. Oklüzyon ve TME düzensizlikleri arasında pozitif bir bağıntı olduğunu ifade eden çalışmalarda oklüzal durum tipi rapor edilmemiştir. Oklüzyon ve TME diizensizlik arasındaki ilişki basit bir neden sonuç ilişkisi olsaydı, sürekli rapor edilen bulgular olurdu.

Günümüzde bazı hekimlerler koruyucu hekimlik adına süt ve karışık dentisyon dönemlerinde maloklüzyonlar için tedavi yapmaktadırlar. Bu tedaviler tamamen klinik teşhislere dayanır. Kesinlikle bilimsel verilere dayanmaz. Bir diş hekimi yanlızca bu tedavilerin etkinliğini sorgulamakla kalmamalı, aynı zamanda “bu tedaviler TME düzensizliklerine sebep olur mu?” sorusunun da yanıtını aramalıdır. Bu soru tedavi kadar önemlidir.

Sonuçlar
Yapılan epidomiyolojik çalışmalar çocuklarda yetişkinlere oranla daha az olmakla birlikte yinede oldukça yüksek sayılabilecek bir oranda TME diizensizliklerine rastlandığını göstermektedir. Bu düzensizlikler yetişkinlerdekiyle aynı semptomları vermektedir. Ancak çocuklar bazı semptomları yetişkinlerin yarısı kadar bir oranda fark edebilmektedirler veya daha rahat bir şekilde tolere edebilmektedirler.

Çocuklarda yapılacak tedaviler de yine yetişkinlerle aynı olmaktadır. Ancak akılda bulundurulması gereken çok önemli 2 fark vardır:

1. Büyüme ve gelişme döneminde olan kranio-fasial bölgede çalışılıyor olunduğu ve uzatılan bir splint uygulamasının ark gelişimini olumsuz etkileyeceği,
2. Çocukların çiğneme sisteminde oluşan değişiklikleri büyüklere oranla daha iyi tolere edebilme yeteneklerinin olduğudur.

Sonuç olarak çocuklardaki bir çok TME diizensizliğinin konservatif ve dönüşümlü tedavilerle etkili bir biçimde tedavi edilebileceği görülmektedir. Baş ağrısı, kulak ağrısı eklem sesleri şikayetleri ile gelen hastalara nöromüsküler bir splint ile normal bir gene ilişkisi sağlanabilir. Oklüzal düzenlemeler için dikey boyut kaybı olmamasına çok dikkat edilecek şekilde aşındırmalar yapılabilir. Alt çene yeni bir nöromüsküler uyuma daha rahat adapte edilir. Fizyoterapi ve psikoterapi uygulamaları da yetişkinlerde olduğu gibi çocuklara da uygulanabilir. Ancak bu dönemde yapılacak herhangi bir uygulamanın TME düzensizlikleri önlediği hiçbir bilimsel çalışma ile desteklenmemiştir. Bir düzensizliğin önlenmesi kavramı ortaya atılınca etyolojik faktörlerin kontrolü önem kazanır. Oklüzyon ile TME düzensizlikleri arasında tam bir bağıntı olduğu söylenemez. Eğer böyle olsaydı tüm oklüzal bozukluklar eklemde düzensizliğe sebep olurdu. Büyürken yapılacak erken oklüzal düzenlemeler ileride oluşabilecek bir TME düzensizliğini önleyecektir diye bir şey söylenemez. Ayrıca diğer etyolojik faktörlerinde ortadan kaldırılması mümkün değildir (sistemik durum, bruksizm, psikolojik bozukluklar, travma).

Bunun yanısıra eklem düzensizliklerinin oluşumundan bahsederken dişleri hareket ettiren kuvvetlerin etyolojisindende bahsetmeliyiz. Dişler bir kuvvet sistemiyle nötral pozisyonlarına ulaşırlar. Intra ve extraoral kaslarin disharmonisi beraberinde bir diş hareketini getirir. Çocuklarda oral kuvvetler klinik incelemelerle gözlenebilir. Parmak emme, uzun süre emzik emilmesi, diğer bazı parafonksiyonlar engellenerek oklüzyonu bozacak kuvvetler ortadan kaldırılabilir. Bu çeşit bir yaklaşımla da, ileride olabilecek muhtemel bir TME düzensizliği engellenmeye çalışılabilir.

LİTERATÜR:

1) Temporomandibular Disorders in Children. Jeffrey P.Okeson, DMD.
Pediatric Dentistry: December, 1989 – Volume 11
2) Fearon, C.G. and Serwatka, W. J. (1983). Stress; A common denominator for nonorganic TMJ pain-dysfunction. J. Prosth. Dent. 49:805-8.
3) Das Kiefergelenk und seine Erkrankungen. Douglas H.Morgan, D.D.S., Leland R. House, M.D., Will,am P. Hall, M.D., S. James Vamvas, D.D.S., F.A.C.D. Kalifomien. Quintessenz Verlags GmbH 1985
4) Tanne K; Tanaka E; Sakuda M. Association between malocclusion and temporomandibular disorders in orthodontic patients before treatment. J Orofacial Pain 1993 Spring; 7(2): 156-62.
5) Mintz SS. Craniomandibular dysfunction in children and adolescents: a review. Cranio 1993 Jul;11(3):224-31.
6) Schneider PE; Mohamed SE; Olinde RD. Temporomandibular disorder in a child. J Clin Pediatr Dent 1991 Fall;16(1):5-9.
7) Mitchell RJ. Etiology of temporomandibular disorders. Curr Opin Dent 1991 Aug;1(4):471-5.
8) Tallents RH; Catania J; Sommers E. Temporomandibular joint findings in pediatric populations and young adults: a critical review. Angle Orthod 1991 Spring;61(1):7-16.
9) Egermark-Erickson I, Ingerwall B, Carlsson GE. The dependence of mandibular dysfunction in children on functional and morphologic malocclusion. Am J. Orthod. 1983: 83: 187-194.
10) Egermark-Ericksson I, Carlsson GE, Magnussen T. A long-term epidemiologic study of the relationship between occusal factors and mandibular dysfunction in children and adolescents. J. Dent. Res. 1987: 66: 67-71.
11) Skeppar J, Nilner M. Treatment of cranionmandibular disorders in children and young adults. J. Orofacial Pain 1993: 7: 362-369.

Koruyucu Diş Hekimliği ve ÇRT (çürük riski testi)
Koruyucu diş hekimliği genel bir tanım yapmak gerekirse, bireyleri herhangi bir ağız, diş veya çene hastalığına yakalanmadan veya yakalandıysa bile erken bir safhada teşhis edip, ilerlemeden tedavi altına almayı hedef seçen bir diş hekimliği dalıdır.
Modern diş hekimliğinde artık, çürüklerin oluşmasını bekleyip sonra müdahale etmek son derece ilkel bir anlayış olarak kabul edilmektedir. Sağlam bir mineyi zarar görmeden koruma altına almak bence gerçek koruyucu diş hekimliğidir.
Unutmayın ki, herkes doğduğu zaman çürüksüzdür. Çürükler bireyin diş yapısının zayıflığı, tükürük yapısı (asiditesi), beslenme ve ağız bakımı alışkanlıkları ile zaman içinde oluşur. Kısa süre öncesine kadar koruyucu diş hekimliği rutin kontroller (yılda ortalama 2 kere), yerel ve sistemik flor uygulamaları, fissür örtücülerin kullanılması, diş ve ağız bakımının öğretilmesi gibi dar bir çerçeveye sığdırılmaktaydı. Bugün artık gelişmiş ülkelerdeki muayenehane pratiklerinde hiç çürüksüz bir ağızda tükürük pH’sı (asiditesi) tespiti, çürük yapan bakterilerin sayımı ile o kişide çürük oluşma riskinin belirlenerek, gerekli ise tedbirlerin alınması, rutin uygulamalar haline gelmiştir. Bu tedbirler beslenme alışkanlıklarının değiştirilmesinden, chlorhexidine uygulamalarına kadar geniş bir yelpazede gerçekleşmektedir.
Bu konuda ülkemiz maalesef birçok konuda olduğu gibi arkadan emekleme aşamasına bile gelememiştir.
Sorularınıza her zaman memnuniyetle cevap verebileceğimi ve koruyucu diş hekimliği konusunda sizi aydınlatmaktan mutluluk duyacağımı belirterek, burada bir nokta koymak isterim.

DİŞ HEKİMLİĞİNDE LASER MUCİZE YARATABİLİR Mİ?

Öncelikle LASER’in ne olduğuna bir göz attıktan sonra, dişhekimliğinde kullanım alanlarından ve yararlarından bahsetmek, son olarak da kamuoyunda yanlış bilinen LASER bilgilerine işaret etmek ve onları okuyucular için düzeltmek istiyorum.

LASER uygulamaları, 60’lı yıllardan beri tıp alanında kullanılmaktadır. Yakın zamana kadar diş hekimliği alanında sadece diş beyazlatma ve yumuşak doku operasyonlarında kullanılan LASER enerjisi, günümüzde daha geniş alanlarda kullanılır hale getirilmiştir. Hem diş minesi gibi insan vücudundaki en sert doku da dahil sert dokular, hem de damak veya dişeti gibi yumuşak doku işlemleri için çok uygundur. Bu uygulamalardan bazıları, diş çürüklerinin temizlenmesi, kanal tedavilerinde kanalların dezenfeksiyonu, yani bakterilerden arındırma, çene kemiğinde ve dişetinde her çeşit cerrahi işlemler, dişetinin şekillendirilmesi, estetik diş tedavileri, hassas dişlerin hassasiyetinin giderilmesi, koyu renkli diş etlerinin renginin açılması, uçuk ve aft tedavileridir. Sert dokuda, titreşim yapmaması, küçük müdahalelerde anesteziye gerek duyulmaması nedeniyle LASER uygulamaları, diş hekimi korkusu olan her yaş grubu hasta için tercih edilebilir. Yine yumuşak dokuda, kanamasız operasyonlar yapılabilmesi ve iyileşmenin doğru uygulamada çok hızlı olması büyük avantajlarındandır.
Gücü ayarlanabilen LASER ışınının çürük dokuyu seçici davranması az madde kaybıyla tedavinin tamamlanmasını mümkün kılar. LASER’in çeşidi kullanılan kristalin cinsine göre isim alarak değişmektedir. LASER cihazında kullanılan bu kristaller LASER’e sadece ismini vermekle kalmayıp lazerin dalga boyunu da belirlemektedirler. Kullanım alanları lazerin dalga boyuna göre değişmektedir. Diş hekimliğinde ağırlıklı olarak kullanılan LASER’ler Nd-YAG LASER, Diode LASER. Erbium-YAG LASER, CO2 LASER ve KTP LASER olarak sıralanabilir.

Nd-YAG laser
Diş hekimliğindeki en başarılı laser Nd-YAG’dır. Daha çok sterilizasyon amaçlı kullanılan bu laser kanal tedavilerinde kanal sterilizasyonunda ya da dişeti tedavisinde kullanılmaktadır. İyileşmesi oldukça güç olan apseler inatçı enfeksiyonlar iyileşmeyen kanal tedavileri, dişeti problemleri Nd-YAG laser sayesinde şifa bulabilir. Nd-YAG laser’ın çalışma prensibi: 1064 nanometre olan özel dalga boyu sayesinde diş hekimliğinde sıkça enfeksiyonlara sebep olan bakterilerin renkleri (kahverengi yada buna yakın renkler) tarafından emilmekte, ancak diğer dokular tarafından emilimi olmamaktadır. Kısaca bu laserin etki aralığı sadece bakteriler üzerine olmaktadır ve bu şekilde hızlı bir iyileşme etkisi görülebilmektedir. Bu laser’ın etki mesafesi yaklaşık olarak 1 mm civarında olduğu için sadece diş ve içindeki dokulara etki etmekte ancak çevre dokulara hiç bir olumsuz etkisi bulunmamaktadır.

Diode laser
Nd-YAG Laser ile benzer şekilde çalışmaktadır, ancak bir laser kristali yerine bir diode lambası barındırdıkları için maliyeti Nd-YAG laser ile kıyaslandığında daha düşüktür. Bu nedenle, diş kliniklerinde daha yaygındırlar. Doku içinde 0.5 mm derinlikte (Nd-YAG’ların yarısı kadar) etki mesafesi vardır. Diğer bir dezavantajı kullanım sırasında yüksek ısı açığa çıkardıkları için dokular da hasara sebep olabilir. Hekim tarafından dikkatli kullanılmasında fayda vardır.

Erbium -YAG laser
Erbium kristali barındırmaktadır ve daha çok acısız çürük temizlemede kullanılır. Çürük diş dokusunun renginin laser tarafından seçilmesinden dolayı, “Ablasyon” denilen etkisi sayesinde, çürük dokusunu uzaklaştırırken sağlam dokuya pek etki etmeden daha çok çürük üzerinde etki gösterir. Bununla beraber eski dolgu maddelerini sökerek kaldırma konusunda etkisizdir. Yüksek derecede hasta konforu sağlar. Çalışma derinliği çok düşüktür.

CO2 laser
Daha çok cerrahi işlemlerde dokuyu kesmek amacı ile kullanılır. Ancak cerrah tarafından dikkatli kullanılmak durumundadır; bu laser’ın yaptığı kesilerin iyileşmesi oldukça yavaştır. Kesi yüzeyinde karbonizasyon denilen bir etkiye sahiptir. Uzman eller tarafından kullanılmalıdır.
KTP laser (Beyazlatma için kullanılan laser)
Aslen Nd-YAG laser olup kristalin önüne gelen bir filtre ile dalga boyu değiştirilmiştir. Etki mekanizması Nd-YAG ile hemen hemen aynıdır. KTP laser ile yeşil ışık kullanılarak yapılan beyazlatmalar, mavi ışıklı halojen ile beyazlatmaya göre çok daha etkilidir. Bu tür laser böbrek hastalarında yada prostat tedavisinde de kullanım alanı bulmuştur.

Şimdi halk arasında yanlış bilinen bazı kavramlara göz atalım:

1- LASER dolgu veya LASER ile yapılan dolgu
Evet yukarıda da belirttiğim gibi, LASER ile çürük temizlenebilir, ancak beyaz dolgu maddesi mavi renkte halojen ışıkla sertleştirilir. Dolgu LASER ile yapılmaz.
2- LASER ile 5 dakikada implant yapımı
LASER ile dişeti kesilebilir ancak implant yerleştirilecek kemikte LASER ile işlem yapılmaz. LASER ile dişeti kesilmesi daha hızlı değildir, daha uzun sürer. LASER ile dişeti kesilmesi yara iyileşmesini de hızlandırmaz. Kısacası implant cerrahisinde LASER uygulaması hiçbir açıdan avantaj sağlamaz, kaldı ki LASER ile implant yapımı ismini hak edecek kadar büyük öneme de sahip değildir.
3- LASER ile ameliyat iğnesiz yapılabilir
Sadece küçük müdahalelerde anestezisiz, yani iğne yapılmadan işlem yapılabilir. Derinlemesine girişimlerde mutlaka lokal anestezi ile hastanın ağrı duymaması sağlanmalıdır.

Gebelik ve Diş Sağlığı / Sık sorulan sorular

Soru: Gebelik süresince dişhekimine gitmeme gerek varmı, varsa hangi aralıklarla gitmeliyim?
Gebelik boyunca diş ve dişetlerini her üç aylık dönemde 1 kez kontrol ettirmelisiniz.

Soru: Diş bakımı yaptırmazsam ben ve bebeğim herhangi bir zarar görebilir mi?
Rutin kontrolleri yaptırmadığınız takdirde çeşitli riskler ortaya çıkabilir. Örneğin; herhangi bir tıbbi bakıma alınmamış derin çürükler tüm vücuda yayılabilecek enfeksiyon kaynağı olarak hem sizi hem de bebeğinizi büyük bir tehlike içine atabilir.

Soru: Gebelik döneminde diş tedavileri için en ideal dönem hangisidir?
Gebelerde bu dönem 2. trimester yani 3-6aylar arasıdır. İlk trimesterde mümkün olduğunca röntgen çektirmekten kaçınmalı ve zorunlu kalmadıkça tedavi yapılmamalıdır. Aynı durum, 3. trimester için de geçerlidir. Özellikle 3. trimesterdeki hastalar uzun süre sırtüstü yatar pozisyonda bırakılmamalıdır.
Kural şudur: gebelerde uzun ve komplike işlemleri doğum sonrasına bırakmak daha doğrudur.

Soru: Hamilelik döneminde diş filmi çektirebilirmiyim?
Gerekmedikçe diş sorunları için röntgen çektirmekten kaçınılmalıdır. Eğer gerekliyse kurşun önlük giyilerek alınmalıdır.

Soru: Gebelikte yapılan çürük diş tedavileri için kullanılan lokal anesteziklerin bebek üzerine zararlı etkileri varmıdır?
Gebelik sırasında diş hekimine başvurduğunuzda size özel bir dikkat göstermelidir. Genel anestezik madde kullanıldığında bebeğin oksijen desteğini azaltmadığından emin olmak gereklidir. Gebelerde Lidocaine(xylocaine), Prilocaine(citanest), Etidocaine kullanılması önerilir.

Soru: Gebelikte diş ve dişeti enfeksiyonlarına bağlı olarak kullanılan ilaçların sakıncası varmıdır?
İlaçların fetüse en zararlı olabileceği dönem gebeliğin 2. haftasından 12. haftasına kadar geçen dönemdir. Annenin bu dönemde aldığı ilaçlar teratojenik etkide ise fötal anomalilere, 12. haftadan sonra ise malformasyonlara neden olmasalar bile morfolojik değişikliklere neden olabilirler.
Bu dönemde, fetüse zararlı olduğu bilinen veya bu konudaki etkileri henüz bilinmeyen aşağıdaki bazı ilaç grupları kullanılmazlar. Aspirin ve ibuprofen gebeliğin 3. trimesterinde kullanılmazlar, sadece parasetamol alınabilir.Tetrasiklin ve streptomisin tüm gebelik boyunca alınmamalıdır. Bu ilaçların yanında aminoglükozidler, kloromfenikol gebeliğin son dönemlerinde ise sülfanamidler kullanılmamalıdır.

Soru: Diş fırçalama esnasında dişetlerimin kanaması beni çok endişelendiriyor nedenini merak ediyorum.
Gebeliğin ikinci ayından itibaren artan östrojen ve progesteron seviyesi nedeniyle dişetleri iltihaplanır ve kolayca kanar hale gelir. Bu durum sekizinci ayda da yoğun şekilde görülür. Diş plağı gibi lokal irritasyonlar nedeniyle olay şiddetlenir. Bu tip kanamalara gebelerin yaklaşık % 30’unda rastlanır. İyi bir ağız bakımı ve C vitamini takviyesi ile rahatsızlık hafif bir şekilde atlatılabilir.

Soru: Dişetlerimde gittikçe büyüyen ve fırçaladıkça kanayan kitlenin ne olduğunu merak ediyorum.
Gebelik tümörü olarak bilinen granüloma gravidarum genellikle gebeliğin 3.-4. ayında başlar ve gebelik boyunca devam eder. Gebeliğin başlıbaşına tümöral bir teşekkül meydana getirmesi düşünülemez. Ancak gebeliğin daha önce mevcut olan ve lokal irritasyonlar sebebiyle gelişen basit bir gingivitisin tümöral bir karakter kazanmasına yardımcı olabileceği düşünülebilir.
Gebelikte hormonal aktivitede meydana gelen fazlalık nedeniyle dokularda direnç azalmıştır. Böylece enfeksiyonlara çok müsait bir zemin meydana gelmiştir. Genellikle ağız hijyenine dikkat etmeyenlerde daha sık görülen bu patalojik kitle gebelik boyunca süratle büyümeye devam eder. Bu kitleler genellikle doğumdan sonra kaybolur. Eğer kaybolmuyorsa ve sizi rahatsız ediyorsa ufak bir cerrahi müdahale ile alınabilir.

Soru: Gebelik boyunca tükürük miktarında beni rahatsız eden bir artış var nedeni ne olabilir?
Genelde gebeliğin erken dönemlerinde başlayan ve 3. ayın sonlarına doğru düzelen bu olay bazen doğuma kadar devam edebilir.Tükürük miktarı çoğu zaman günde 1lt. hatta daha fazlasına ulaşabilir.Bu durum hiç durmadan yutkunmak ve tükürmek zorunda kalan gebeyi rahatsız edebilir. Ancak zararsızdır.
Sabah bulantıları olan gebelerde ise diğerlerine oranla daha sık görülür ve bulantıların şiddetlenmesine neden olabilir. Bu problemin kesin bir tedavisi olmamakla birlikte mentollü diş macunu ile fırçalama, ağızı çalkalamak ya da sakız çiğnemek yararlı olabilir. Çok ileri durumlarda kadın-doğum uzmanının yazacağı antihistaminik grubu ilaçlar yararlı olabilir.

Soru: Zaman zaman ağız kuruluğu yaşıyorum neden olabilir?
Bazı gebelerde görülen ağız kuruluğunun nedeni belli olmamakla beraber hormonal değişime bağlı olduğu düşünülmektedir. Korkulacak bir durum sözkonusu değildir. Su ve şekersiz içecekler belirtileri hafifletebilir. Şekersiz ve naneli sakızların kullanımı tavsiye edilebilir.

Soru: Sık bulantısı ve kusması olan gebelerde dişlerde aşınma olabileceği doğrumudur?
Gebelerde mide içeriğinin yemek borusundan yukarıya doğru kaçması nedeniyle ağıza gelen mide asidi dişlerde erozyon (aşınma) geliştirebilir. En iyi tedavi, gastrik içeriklerin yani asitlerin dişler üzerinde kalmaması için ağız tercihan sodyumbikarbonat ile çalkalanarak asidin tamponlanmasıdır. Eğer kusmadan hemen sonra fırçalama yapılırsa dişlerdeki erozyon dahada artacaktır.

Yazan: Dr. Cem Över
Teşekkür: Dr. Cem Över’e işbirliği için teşekkür ederiz.

Radyoterapi hastaları için özel bilgiler

Radyoterapi sırasında çeneleriniz de ışın alabilir. Böyle bir durum dişleriniz, dişetleriniz ve çene kemikleriniz için tehlike oluşturabilir.. Öncelikle ışın alan kemik enfeksiyonlara karşı korumasız kalır, ayrıca oluşan ağız kuruluğu sonucu dişler çürüğe ve dişeti hastalıklarına daha yatkın hale gelir.
Radyoterapi süresince mukoza ve dilinizde yanma hissi de duymanız doğaldır. Yanma hissi radyoterapinin bitmesiyle birlikte yavaş yavaş azalır ve ortadan kalkar, ancak ağız kuruluğu ve zararlı sonuçları birkaç yıl devam edebilir.
Enfeksiyon tehlikesine ve dişlerin harabiyetine engel olmak için radyoterapi öncesi dişhekimi muayenesi yapılmasında büyük yarar vardır.
Bu muayenede enfeksiyon riski olan dişler tespit edilir ve bu durumda genellikle en uygun tedavi diş çekimidir.
Radyoterapi sırası ve sonrasında dişhekimi kontrolü altında olmanızda çok büyük yarar vardır.
Dişhekiminiz diş ve dişetlerinizi sürekli kontrol altında tutacaktır ve uygulamanız gereken ağız hijyeni tedbirlerini size açıklayacaktır.

Aşağıda bahsedilen ağız hijyeni tedbirlerine uymanızı tavsiye ederiz:

1. Diş fırçalamak: Her yemekten sonra yiyecek artıklarını bir dişfırçası ve macunla dişlerinizden uzaklaştırın (Diş macununun fluorlu olması önerilir).
Akşamları son öğün sonrası dişlerinizi çok detaylı bir biçimde temizlemelisiniz (dişipi, süperfloss vs.).
Ağzınızda kendi dişleriniz üzerine dişhekiminiz tarafından hazırlanan plastik şineler sabahları Corsodyl >Chlorheksidine> jel ile 10 dakika süreyle uygulanır. Akşamları aynı işlem tekrarlanır, ancak bu sefer fluorlu bir jel uygulanır.
2. Protezler: Hareketli protez taşıyıcısı iseniz (parsiyel protez veya total protez), protezlerinizi yemekler sonrasında iyice protez fırçası ve dişmacunu ile temizlemelisiniz.
Gece protezinizi su dolu bir kapta muhafaza ediniz.
Protezinizin uyumu iyi değilse dişetiniz üzerinde vuruklar oluşabilir; bu vuruklar ışınlanmış bir bölgede ciddi enfeksiyonlara yolaçabilir. Böyle bir durumla karşılaşmadan önce dişhekiminize başvurmanızda oldukça büyük yarar vardır.
3. Ağız kuruluğu: Ağız kuruluğu genel rahatınızı ve protez taşımadaki konforunuzu bozar. Bu nedenle yapay tükürük kullanmanız, örneğin Glandosane sprey tavsiye edilir. Biz ayrıca diş koruyucu sakız (örneğin Dentosan, V6. vs) öneriyoruz.
4. Gıda: Tatlı, yapışkan gıdadan kaçınınız. Asitli gıda ve içeceklerden kaçınınız (Coca-Cola, portakal, limon vs).

Sistemik hastalıklar ve dişhekimliği

Ağız da doğal olarak vücudun bir parçası olduğu için sistemik durum diş hekimliği açısından son derece önemlidir.
Hastanın sistemik durumu, baştan sona diş hekimliği muayenesini, koyulan teşhisi, tedavi öncesini sonrasını ve tedavinin kendisini doğrudan etkiler. Bu nedenle tedavinize, hatta muayenenize başlamadan önce diş hekiminizle sağlığınızla ilgili bütün konuların konuşulmasında büyük yarar vardır.

Bazı hastalar hastalıklarını ya utandıkları için veya da umursamazlıklarından dolayı gizlemektedirler. Bu göreceği tedaviyi olumsuz yönde etkileyebile-ceği gibi, hastayı hayati tehlikeye de sokabilmektedir.

Unutmayın ki, hiçbir hastalık diş hekiminin tedavi yapmasını engellemez, yalnızca tedbir alınmasını gerektirir.

Diş hekiminizden azami yararı sağlayabilmek istiyorsanız sorulan sorulara ve doldurduğunuz forma doğru cevap veriniz.
Hastalıkların ve sendromların çoğu ağız içinde belirti verir. Dikkatli bir diş hekimi bu belirtileri hemen görür. Bir diş hekiminin hastada bulunan, fakat daha önce hastanın bilmediği bir hastalığa rastlaması ve bunu teşhis etmesi çok sık rastlanan bir durumdur.

Bu çok önemlidir, çünkü özellikle kanser gibi hastalıklarda erken teşhis hayat kurtarır.

Diş hekimi böyle bir hastalıktan şüphelendiği durumda, hastayı hiç vakit kaybetmeden ilgili yerlere yönlendirmelidir. Hastalar da sağlıkları için hiç değilse 6 ayda bir kontrole gelmelidir.
Ağızda özellikle 10 günden uzun süre aynı yerde iyileşme olmayan yaralar söz konusu olduğunda mutlaka diş hekiminize danışmalısınız. Bilmelisiniz ki, küçük bir olasılık bile olsa uzun süre iyileşmeyen yaralar kanserin ön habercisi olabilmektedir. Bu durumda da çok hızlı hareket etmek, hayat kurtarıcı önem taşımaktadır.

Osteoporoz
Osteoporoz en sık rastlanan metabolik kemik hastalıklarından biridir. Kemik kütlesinde azalma görülür ve bu da beraberinde kırık riskinin artmasını getirir. Osteoporoz ile vücudun çeşitli bölgelerinde kırıklar meydana gelebilmektedir. Otuzlu yaşlara kadar kemik kütlesinde artış gözlenirken, daha sonra kemik kaybı başlamaktadır. Kemik kaybının, kadınlarda erkeklerden daha fazla olduğu ve özellikle menopoz döneminde artış gösterdiği bildirilmiştir. Araştırmalar alt çenenin diş çekimleri ve protez kullanımı sonrası sürekli gerilmeye uğradığı ve gerilemenin üst çeneye göre 4 kat daha fazla olduğunu göstermiştir. Alveol kemiği kemiği rezorbsiyonunun patogenezinin pratik dişhekimliğinde önemli bir problem olması, olayın tek bir etkenin değil de, birçok etkenin bir araya gelmesi sonucu ortaya çIkmasına bağlanmaktadır. Dişlerin çekimini takiben alveol kemiğindeki değişimleri inceleyen araştırmacılar, alveol kemiklerinde rezorbsiyonun hayat boyu devam ettiğini, fakat en fazla rezorbsiyonun çekimlerden sonraki ilk yıllar içinde ve özellikle de bunun ilk yılında meydana geldiğini belirtmektedir.

Diş çekimlerinden sonra başlayan hareketli protezler için yetersiz desteğe neden olan alveol rezorpsiyonu ve metabolik kemik hastalığı olan osteoporoz arasındaki ilişkinin olup olmadığı çeşitli ve çok sayıda araştırmacı tarafından incelenmiştir. Bazıları ilişki bulmuştur, bazıları ilişki olmadığını bildirmişlerdir. Osteoporoz hastası için osseointegre implant tedavisi düşünen dişhekiminin, hastalığın kontrol altında olup olmadığını değerlendirmesi elde edilecek başarıyı etkileyecektir, çünkü osteoporotik kemik her ne kadar sağlıklı kemikten farklı iyileşmese de, risk her zaman için daha yüksektir.

Kemoterapi sırasında vücudun diğer bölümlerinde olduğu gibi ağızda da değişiklikler meydana gelmektedir. Bu değişikliklerin başında ağız kuruluğu ve kemoterapi seanslarından sonra ortaya çıkan kusmaya bağlı dişlerde hızlanan harabiyet gelmektedir. Kemoterapi sonrası yaşam kalitesinde bir düşüş olmaması için ve kişinin hayatına sağlıklı dişler ile devam edebilmesi için çok detaylı ve etkili bir koruma programı uygulanmalıdır. Alınacak önlemler 2 grupta incelenebilir:

A- Kemoterapi’ye başlanmadan önce hastanın onkoloji doktoru tarafından diş hekimi ile işbirliği halinde ağzın durumu değerlendirilmelidir. Bu değerlendirmede ağızdaki zincirin zayıf halkaları olarak görünen, yani kemoterapi sırasında sorun yaratabilecek dişler gerekiyorsa çekilmelidir. Unutulmamalıdır ki, tedavi sırasında cerrahi işlemlerden, yara iyileşmesinde sorunlar ortaya çıkacağı için, mecbur kalınmadıkça, kaçınılacaktır. Kenar uyumları iyi olmayan dolgu veya sabit protezler (örn. porselen köprüler) değiştirilmelidir. Diş hekimi tarafından ağız bakımının önemi iyice anlatılmalı ve diş temizliği tekrar öğretilmeli, kemoterapi süresince neler beklenebileceği ayrıntılı olarak anlatılmalıdır. Dişeti kanaması ile kendini gösteren dişeti hastalıkları kemoterapi öncesi geriletilmeli, sınırlandırılmalıdır. Ayrıca radyolojik muayene ile kemik içinde gözden kaçabilecek sorunlar da iyice incelenmelidir.

B- Kemoterapi süresince ağız ve dişler çok daha korumasız olacakları için gerek diş hekimi tarafından gerekse kişinin gayretleri ile kusursuz bir koruma programı uygulanmalıdır. Bu koruma programı kişisel temizlik ve bakım, doğru beslenme, hekim tarafından uygulanan proflaksi önlemlerinden oluşmaktadır.

Doğru beslenme:
Mukoza daha hassas ve yaralanmaya açık olacağı için asitli, baharatlı veya acı gıda ve içecekler
(domates, portakal, greyfurt gibi) tahriş nedeniyle kaçınılacaklar listesinde yer almalıdır.
Soğuk veya ılık yemekler tercih edilmelidir. Yumuşak gıdalar (Muz, bebek mamaları,
haşlanmış patates, yumuşak peynir, puding, dondurma, sütlaç vb) tercih edilmelidir.
Çiğ meyveler, tost, kraker gibi sert ve kuru gıdalardan uzak durulmalıdır.
Bunun dışında şekerli gıdalar hafif ve besleyici olmalarından dolayı yararlı olabilirler,
ancak çürük riskini de beraberinde getirirler. Her beslenme sonrası ağzın başka
bireylerdekinden çok daha özenli temizliği vazgeçilmezdir.

Ağız kuruluğunuz varsa şunlara dikkat edilmelidir:
• Yapay tükürük solüsyonları kullanılabilir.
• Bol bol sıvı alınmalıdır.
• Dudaklardaki kuruma için yumuşatıcı kremler kullanılabilir.

Ağızda yara ve yemek yerken ağrı varsa:
• Ağrı olduğunda ağrıyı azaltacak solüsyon veya sıvılar kullanılabilir.

Onkologdan bu konuda fikir alınmalıdır.
.
Bu önerilere rağmen ağızdaki yaralar geçmiyorsa onkoloğa başvurulmalıdır. Mantar veya diğer nedenler göz önünde tutularak tedavi planlanmalıdır.

Beslenmede bulantı ve kusmaya karşı alınabilecek önlemler:
– Günde 3 büyük öğün yerine daha küçük porsiyonlardan oluşan 6-8 öğün yemeyi tercih edin.
– Ağzınızdaki kötü tadı uzaklaştırmak için ağzınızı yemekten önce 1 tatlı kaşığı karbonat,3/4 tatlı kaşığı tuz ve 1 bardak ılık sudan oluşan karışımla çalkalayabilirsiniz.
– Aşırı tatlı, yağlı, baharatlı gıdalar bulantınızı arttırabilir.
– Mümkünse sakin bir ortamda yemek yiyin. Huzurlu bir atmosferde yemek sizi sakinleştirir ve yemenizi kolaylaştırır. Oda havalandırılmış olmalı ve ortamda yemek kokusu olmamalıdır.
– Gün boyu meyve suları ve/veya tuzsuz ayran içilebilir.
– Mentollü, limonlu şekerler bulantınızı hafifletebilir ve ağzınızdaki kötü tadı azaltabilir.
– Eğer çok miktarda kusuyorsanız dehidratasyon(vücuttan elektrolit ve sıvı kaybetme) önemli bir sorun olabilir. Bu sürede sıvı almaya çalışın ancak bu biraz zor olabilir. Kustuktan sonra ağzınızı suyla çalkalayın. Bir süre bekledikten sonra elma suyu, ılık tavuk suyu çorba, komposto gibi içecekler tercih edebilirsiniz. Eğer yeterli miktarda sıvı alamıyorsanız mutlaka doktorunuza danışın.

Ağızda acı ve metalik tat oluşuyorsa bunu azaltmak için neler yapılabilir?
• Şekersiz limonlu – naneli şekerler yiyebilir veya sakız çiğneyebilirsiniz.
• Yemeklerinizi fesleğen, biber, biberiye gibi baharatlarla veya sarımsak gibi lezzet vericilerle, ketçap veya hardal gibi soslarla tatlandabilirsiniz.
• Metal çatal, bıçak yerine plastik malzemeler kullanabilirsiz.
• Eğer kırmızı et yemekte zorlanıyorsanız proteinden zengin diğer yiyecekleri tercih edebilirsiniz. Örneğin kurubaklagiller (kurufasülye, mercimek, nohut gibi), balık, yumurta, tavuk, hindi, süt, yoğurt, ayran, soya sütü
• Taze meyveleri dondurma, yoğurt veya sütle blenderden geçirerek içecek haline getirebilirsiniz

Kişisel temizlik ve bakım:

Kemoterapi gören bireyler ağızdaki tükürük salgısındaki koruyuculardan mahrum kalacakları için diş ve ağız bakımına özel bir özen göstermelidirler. Sadece dişlerin fırçalanması yeterli değildir.

Diş arası fırçası veya super floss gibi ara bölgeleri de temizlemeye yarayan yardımcı araçlar da kullanılmalıdır. Bunların dışında antibakteriyel etkiye sahip ağız gargaraları da ağızdaki

mikroorganizma sayılarını sınırlamak açısından faydalıdır. Tüm bunların yanında her hastama hatırlattığım gibi, yukarıda saydığım işlemlerden sonra ağız su ile durulanmamalı ve sadece

tükürmek suretiyle ağızda kalan köpük uzaklaştırılabilir.

Proflaksi önlemleri:

Kemoterapi süresince ağızda diş çekimi, cerrahi müdaheleler, hatta kanal tedavisi bile çok riskli olacağı için, herhangi bir sorunun büyümeden halledilmesi çok önemlidir. Bu nedenle diğer hastalar için 6 ayda bir diş hekimi ziyareti yeterli olurken, kemoterapi hastaları çok daha sık gelmelidirler. Profesyonel diş temizliği ve başlangıç çürüklerine müdahele dışında florlama, çürük riski testi ve fissür örtme gibi koruyucu tedbirler alınması çok önemlidir.

Yararlı bir rehber de:

http://www.kanser.org/toplum/pdf/Kemoterapi_Rehberi.pdf

Protez Cerrahi

Protez öncesi cerrahi

20 Yaş Dişleri

Diş Çekimi Sonrası

Çene Kırıkları

HİZMETLERİMİZ